Al Pacino'nun Adı Ne?

Ne kuyuya düşmüşlüğüm, ne de ağaca tırmanmışlığım var.


Öyle dere tepe, cadde sokak gezerken falan da kaybolmadım.
Kaybolsam da bulunmam 3 dakika bile sürmedi hiç.


Bir de kendimi kaybolmuş hissetmem var ki evlere şenlik, benlere şenlik a dostlar.


Şimdi burayı okuyor musunuz bilmiyorum ama okuyorsanız...
Valla ne deyim, Allah razı olsun yani :)
Duam sizinle olsun, kendinizi hiç yanlız hissetmeyin, hayatta gerçekleştirilebilitesi yüksek gayeleriniz olsun, başarın da onları, ha bir de mutlu olun, mutlu kalın. Tamam, bu kadar, şimdi dağılabilirsiniz.


Halen buradaysanız bir iki şey diyeceğim.
Şimdi efendim, vakti zamanında aralarında bir şekilde yer edindiğim bir topluluk vardı.
Ama böyle "Kanarya Seven Son Ütücüler Cemiyeti Çemişgezek Şubesi" gibi yerli yerinde bir topluluk değildi.
Daha ziyade "Heryerde Vardır Bizim Gibilerden" tarzı bir gruptu bu.


O zaman ne idilerse, halen de öyleler.
Tek fark, o zamanki gibi bebek poposu kıvamında değil, daha böyle sakallı, daha böyle hatun hatun, daha böyle paralı paralı kimseler şimdi.


Biri Amerika'da okuyor şimdi, biri de Malta'da.
Hani yüzüne baksanız "bakkalın yolunu bilmez lem bu" diyeceğiniz biri, bir ayda 4 ülke gezdi bu sene.
Diğerinin turnesi var, müziksiyen olmuş.
Başka biri, erkek hostes mi hoster mi ne ondan olmuş, Türkçe'de kaç harf olduğu konusunda derin şüpheleri olduğuna inandığım zamanlar dün gibi aklımdayken bugün İngilizce Diss atacak kıvamda yabancı dile hakim olmuş (Türkçesi halen berbat ama)..


Falan feşmekan işte...
Daha böyle düşünüp düşünüp bunalıma girmemi sağlayacak bir dolu insanla aynı ortamlarda yaşadım.


Şimdi bir kendime bakıyorum, bir aynaya bakıyorum, bir aynada bana bakan herife bakıyorum, son olarak bir de aynaya bakan herife bakıyorum.
Bir necaset göremiyorum!!!


Yani gördüğüm şey enine boyuna bi yaşam formu.
İçinde de derin düşünceler saklı falan filan ama...


Ulanınız, herkes kılını kıpırdatmadan tuvalet bekçisi olurken ben ola ola kolozet taşı mı oldum anlamadım ki!!


"- İnanırsak olur bence..."
O dediğin gazoz ağacı canım.
Çevremde tanıdığım en inançlı kimse ben idim,hatta İdi Amin!!!


"- Üzülme üzülme, zamanı gelince olur."
Bre deyyus-u fevkalade, senin zamanın 18 yaş mıydı da evlendin, senin zamanın 16 yaşında mıydı da cağaranı van tavzınd daalırs'la yakıyorsun...


"-Kısmet işte.......... ...... .... ..... ................"
Beni Barselona'dan mı arıyorsun abi? Çekmiyor da abi bizim telefon oraları, net duyamıyorum!!






Ne diyeceğim biliyor musunuz?
Bilmiyorsunuz.
Biliniz;


Öğretmenlerim, bana değer verdiklerini söyleyen insanlar falan festekiz, bunlar beni bir yandan hep övdüler, yaptıklarımı, işlerimi, fikirlerimi hep takdir ettiler. Diğer yandan hayatta hep golü atan, futbolda "doksan" tabir ettiğimiz köşeye çakan, malı götüren, kaymağını yiyen, balı tutup barnağını yalayan vesaire,vs,etc... hep başkaları oldu.


Ve bu durum da bende bir kaybolmuşluk hissi uyandırdı.
Sözümün özü, hayata baktığım Windows (95/98/ME/XP) budur işte.


Şimdi yıllar boyu benim tanımlandığım şeylerle, şu anki kendimi karşılaştırıp da böyle tezata düşünce, sözüm meclisten dışarı dostlar ama bazen kendimi hıyar gibi hissediyorum.


Ve bu yüzden, ne bu içine düştüğüm kaybolmuşluk hissinden kurtulmak, ne kurtulmak için bir çaba göstermek, ne bu yalnızlık hissinin aslında olmadığına inanmak için kendimi kandırmak istiyorum.


Bu yüzden de ne aydınlanmak, ne kurtarılmak, bilinçlendirilmek, ideolojilendirilmek, korteksimi güçlendirip kişisel gelişimimi ve bireysel kişiliğimi sağlamak da istemiyorum.


Varsın karanlıkta kalayım.
Beni kurtarmaya da çalışılmasın lütfen, please, bitte!!!


Ben kendim çıkışı bulurum.
Bulamazsam da suçu beni böyle hissettirenlere atarım, var mı ötesi!


Tanıdığım insanları derlediğim dört tipten dördüncüsü olanlar yani "dertleri benimkilerden aşkın olanlar" grubunu da bu yüzden seviyorum zaten. Kendi dertleri yüzünden ya benimle uğraşamadıkları için beni üzemiyorlar yada dert nedir, bunalım nedir harbiden bildikleri için daha bi insan, daha bi bilinçli yaşam formu oluyor kendileri.


Ama onlar da az be, zaten bunlarla genelde dost oluyorum, ikisi de ailem oluyor... Azlar yani.


Neyse işte, dünya dediğimiz bir güvercin hayvanının boynuzları arasındaki tepsinin üzerinde yukarıdan aşağı dönen meşin kürenin tek derdi bu benim bireysel kişiliğimin ergenlik sorunları.


Geberip gitmeme normal şartlar altında (N.Ş.A'da da denir.) daha çok zaman olduğu için de maalesef bu yüzden dünya bu sorunu çözemeyecek ve Obama Bubama Tencere Kafalı Kel Obama insanı benim yüzümden dünyayı ayaklandıracak.


Sevgilerle kalayım oldu olacak.


--------------------



--------------------


Ha unutmadan, Al Pacino'nun adı Alfredo imiş.
Bayılıyorum bu Amerikanistanlıların isim kısaltmalarına :))

Ürüya Kimin Gaçan İller... *

Ezik, bezik, yazık vs vs vs...
Her halükarda çok eğlenceli ve bir o kadar da yalnız bir çocukluk geçirmişim meğersem.


Kaka da dediğimiz ve herşeyi bir yolla ona bağladığımız malum yığıntıya Dada dediğim zamanlarda ablam bana, benim yaşımdakiler için (aslında hala) fazlasıyla profesyonel duran bir org hediye etmişti.
Gerçi şimdi klavye diyoruz kendilerine amma...


Anacağızım ile o yaşımda "Yine Bir Gülnihal"den girer, "Unchain My Heart"dan çıkardık.
O zamanlar Ayçeyn may hart derdim tabii.


Star1 vardı o zamanlar,bazen yabancı klipler çıkardı, öyle öyle tekerleme yollu yabancı şarkı kültürümüz gelişirdi. Joe Cocker amcayla gitar kırardık, Boney M amca gibi Ra Ra Rasputin dansı yapar; zenci vokal hatunlarını abla edinirdik, Modern Talking'ci abilerle Cheri Cheri Lady demeye çalışır, Cherry'nin bir tür vişne olduğunu öğrenirdik.


Yahu ben neden böyle bir ortak kuşak, böyle efendime söyleyim toplumsal "biz"cilik cümleleri kuruyorum ki?
Bireysel bir kişiyim ben!
Halen olduğu gibi o zamanlarda da annem, babam ve benden ibaretti hayatım.
Bırakınız allaseniniz ya...


İlkokulun ilk üç sınıfını hep okul değiştirmekle geçirdiğim için öyle sağlam bir arkadaş ortamım olmadı hiç.
Aslında öyle pek üzmedi de beni bu durum.
Okulda kimseyle sürtüşmüyordum.
Evime dönünce de sevgi dolu yuvam beni beklerdi.


Lakin şu sene sonları yok muydu ah!!!
Kelimenin tam anlamıyla "koyardı" be sevgili okurcular...
Öğretmenlerimiz başımızda deli gibi eğlenirdi herkes, şarkı çalınır söylenir, acemice de olsa kızlı erkekli danslar edilirdi.


Ailem de okula geldiği zamanlar zaten onlar benimle,ben onlarla ilgilenişip giderdik, lakin bir yerden sonra artık özel hayatım olması gerektiğine karar kılındığından mütevellit kazın ayağı da aynı derecede değişti,tabii Çelik de değişti!


Artık utangaçlık kısmını bir yana bırakıyorum ama,
O zamanların en popüler şarkılarında çok prof prof dans ettiğimiz zannıyla yaptığımız tepişmeler, yahut oyuncak ayısını kucaklar gibi kucaklaşarak yapılan dansların biri bile şu bireysel kişiyle gerçekleşemedi.


Belki Cedric adlı elemanın dediği çok doğruydu:
"Sekiz yaşındaysanız hayat çok önemli" idi.
Lakin bir Allah'ın kulu da beni o müzikleri sadece dinlemekten kurtarıp da aynı zaman da dans da edilebileceğini göstermedi. Şarkıların sadece dinlemek için değil, eğlenmek için de kullanılabileceğini gösterenim olmadı.


İşin daha da "ooww may siviitiii" kısmı ise, kiminle bir yakınlık kurmak istesem o kişi yada kuruluşların beni aralarına almak için uğraşmaya tenezzül bile etmemeleriydi.
Artık öğretmenlerim beni altın çocuk ilan etti diye kıskandılar mı bilmiyorum ama her seneyi farklı bir okulda okuyunca köklü bir arkadaşlık kurmaya vakit kalmaması da bir etkendi tabii.


Hasılı,
Dinlemekle yetindiğim müzik denen bu ultrason cihazı, bir zaman sonra benim için bir arkadaş, bir sevgili, ne bileyim böyle elden günden saklanası bir aşk oluverdi benim için.


----------------------------


Ortaokulu bambaşka bir şehirde okudum.
Yaşantısı, kafa ve kafatası yapısı, kanının ve teninin rengi Hitler insanını bile çileden çıkartacak kadar farklı bir şehirdi.


Daha o zamanlarda başladı demekki bu "adı sanı duyulmadık" şarkı arayışım.
Herkesin kendi şarkısı vardı oralarda çünkü.
Bir de yasaktı efendim.
Bir de müzik denen şeyin zaten kendisi de yasaktı.
Bir de şehrin yarısı Taocu, diğer yarısı Maocu, kalan yarısının bir bölü üçünün kare kökünün zıkkımının peki de "mal" tabir ettiğimiz canlı sınıfına tabii idi.


Grup Destan vardı o zamanlar.
Cilveloy nanayda diyorlardı. Nalına da ,mıhına da vuruyorlardı.
Hayretler içerisinde ilk defa "ortak müzik zevki" adında bir arkadaşla tanıştım, o da beni ilk kalp sızımla tanıştırdı.


Zıkkımın peki kat sayısıyla hesapladığım o topluluk yüzünden o da burnumdan geldi velakin...


----------------------------


Lise şeysi var ki bir de,anüwwwdür,aboowwwdur,amaneydir vallahülazim.


Artık kendi şehrime dönmüş oluşum ve yaşımın da öyle pek şehir şehir sürüklenmeye müsait almayışının etkisiyle çok şükür 3 senenin üçünü de bir ahırda geçirebildim.


"Lise gençliği" tabirinin ne menem birşey olduğunu da gördüm ya ölsem de gam yemem.


Yok yok,abazalık değildi demek istediğim!
Herkesin kendini bir halt zannetmesi ve bunun da bir yerlere ilan etme çabasının had safhaya ulaştığı bir dönemde kimse içine kapanık veya dış dünyaya,kendinden olmayana yabancı kalamadığı için benim için bayaa eğlenceli bir dönem oldu bu.


Shaggy'nin öldüğü dedi ve kodusunun çıktığı, Aaliyah'ın ciddi ciddi müteveffa olduğu, İsmail VYZ'nin bizleri Şappur Şuppur öptüğü, Kylie Minogue'nin Slow klibinde "cleavage" görüntüsü bulana yada getirene 100 bin lira verileceği dönemlerdi.


Bir de tüm dünya gençliğinin ortak bir anlaşma imzalamışçasına yaptığı malum "bireysel" eylemlerin ayyuka çıktığı zamanla tam kesişiyordu bu yıllar.


Uyuşturucu niyetine müzik dinlenirdi bu dönemlerde.
Nereden, nasıl öğrenildi bilmiyorum ama bende hit parçalar arşivi olduğu anlaşılmıştı.


Zaten bir şeyden de haberim olsa dişimi kıracam.
3 sene aynı sınıfta okuduğum iki arkadaşım taa o zamanlardan aşıklarmış, geçen sene de evlendiler,ben daha "kardeş kardeşe bakar mı canım,ayıp" modundayım.


Derken hergün istekler, listeler, "Abi Şakeyra yeni cingıl çıkartmış, ne düşünüyorsun"lar, "Üstad, sizce de bu heyvi meedıl camiasına acilen taze kan gerekmiyor mu"lar...
Alnımda Hıncal Uluç yazıyordu çünkü, ilk önce benim bi inceleyip eleştirmem gerekiyordu bu tip şeyleri, evet, hıhı...


Aman yarabbi!!!


Eskiden kendi kendime teselli ettiğim, oyuncak ettiğim, mutluluk kaynağı bellediğim şey nasıl da ödülümü veriyordu bana.


Muydu acaba? Miydi acaba? Acabamıydı ki?


Herkes kendi arkadaş grubunda dinlemeye, kendi sevgilisi ve de sevgilileriyle dans etmeye veyahut benim dinleye dinleye orkestrasyonunu çıkarttığım parçaları sırf elimde bulunsun mantığıyla arşivlemeye devam ediyordu.


Bin kunduz aşkına!
Yine istediğim mutluluğu yakalayamamıştım.


--------------------


Flash back olayını bitirip de günüme döndüğüm zaman da aslında 457 senedir pek birşey değişmediğini görüyorum.


Hem bu sefer annem ve babam da benim bu deli manyak müzik tutkuma yetişebilecek kadar dinç değiller.
Açıkçası yaşadıklarımdan dolayı ben de zevklerimi ailem ve kendimden başkalarıyla paylaşmaya niyetli değilim.


Fark dediğimiz şey bu ise, bu...


Ne mi yapıyorum le le leydizzz en centılmını?


Eskiden dinlediğim ve bayıldığım tüm şarkıları buluyorum.
Bunları da saklıyorum.
Kimseler bilmesin, bir zamanlar benden esirgedikleri zevklere şimdi ortak olmaya hiç ama hiç hakları yok.
Hatta mümkün mertebe müzik düşkünü biri olduğumu da gizliyorum.


Konu, benim bu tutkumun, insanların çok da tenasül organında olup olmaması değil.


Ben kendimi özel hissetmek istiyorum, hissediyorum da hatta.


Bireysel tavrımı koyuyorum belki bir bakıma.
Ve bunu da sedece benim için birşeyler ifade eden,bana değer verdiğine inandığım insanlarla paylaşıyorum.


Bir daha ve bununla birlikte insanlığa düşman, gezegeni ele geçirmeye çalışan halktan dışlanmış bilim adamı gibi bir insan olduğum inancına kapılabilecek bilumum dimağlara sesleniyorum:


"Hısmım feat. mı istiyor benden? Seve seve :)))"


Son olarak ve;
Sevgilerle
(^_^)


--------------------




----------------------------






Ürüya Kimin Gaçan İller: Aklım sıra "Rüya Gibi Uçan Yıllar" demeye çalıştım marjinal olmak adına, çok takılmayınız.

Çok Yararlı İşler Bunlar

Gecenin tam yarısı...


Evden çıkmadan, zaten çıkmak da istemeden yaşamın sonucu, neticede sosyal bir canavar* olan insan kişileri,yeni yüzler görmek istiyor.


Bu isteğe bir de kendini tanıma arzusu eklenince ortaya ne çıkıyor?


- Mastörbeyşın,heel yeeeea?
- Yuh!!!


- Taoculuk??
- Çüş


- Msn'den kız kaldırmaca, facebook'ta profil hacklambaç???
- Ohannesburger!!!


Hadi madem bu kadar merakta kaldınız söyleyim barikine.
Benimle hiç alakası olmayan, dünyanın bir ucundaki insanlara bakıp kendimle karşılaştırmak istedim, oturdum myspace'nin başına, dünyanın bir ucusundan bir yerler seçip erkeğidir, kızıdır; evlisidir, bekarısıdır rastgele bakmaya başladım.


"Kiminle tanışmak isterdim" altında yazdıklarıyla profil resimlerinde nasıl gözüktüklerini karşılaştırdım...
Bir de benim tanışmak istediğim ünlülerle kendimi karşılaştırdım.


Ecnebi hatunlar ve er kişilerin, hayalimdeki ünlülerden pek bir farkları yoktu.
Anceliyna Cooli veya ne bileyim Piret Bitt'ten pek de farklı insanlar gibi gelmediler bana.


Sadece Imeerikalılar da değil üstelik.
Cape Town gibi dünyanın en üst noktasındaki şehirde yaşayanlar, Ulan-Batur gibi okyanus ortasında tek başına kalmış bir köyde yaşayanlar, hatta Arkhangelsk gibi gibi çöl kumlarına boğulmuş bir apartmanın sakinleriyne karşılaştırdım kendimi...


Hani bir yer elmasından veya ne bileyim, bir diş fırçasından daha yakışıklı olmama rağmen...


Artık ya asosyalliğin dibine vurdum, ya "İstanbul'a gidicem,pilak neyin çıkarttıracam, menşur olucam" moduna girdim, ya içten içe bi Avrupailik, bir Hawaiilik geldi bana emin değilim ama en çirkini, en göbeklisi, en sivilcelisinden er kişi ve dişi kişiler bile ayrı bir hoş gözüktü gözüme.


Mısır'da benimle yaşıt olan bir kız acaba nelerle ilgileniyor diye bir baktım.
Zevkleri benimle örtüşenleri bulmam zor oldu.
Sorun arama motorundaki kriter azlığından ziyade, benim benliğim, bireysel kişiliğimdi...


Zevkleri tamamen benimkilerle örtüşenleri bir yere topladım.


Sonra içlerinden eleme yaptım, "acaba hangilerinden hoşlanırdım, hangisi bana çekici/yakışıklı gelirdi,acaba tanışsak nasıl şeyler yaşardık" diye düşündüm.


Yabancı dil sorununu aşsam bile işler kendi hayal dünyamda pek iç açıcı yürümedi açıkçası.
Mars'ta halısaha maçı tertip eden insanların yanında, tekerleği keşfetmeye çalışan bir Einstein (Aynştayn diye okunur !) gibi hissettim kendimi.


Amerika'lı bir erkek buldum, yaşıtım, eli yüzü düzgün, arkadaşları efendi tiplere benziyor, ilgi alanları benimkilere yakın.
Otursak bu elemanla, havadan sudan konuşsak, aşk acılarımızı anlatsak, yediğimiz kazıkları, güldüğümüz fıkraları...


Kanadalı hoş bir kız vardı bir de.
İsmi çok şekerdi, daha önce hiç duymadığım bir isim. Adı sanı duyulmadık, Türkiye'de benden başka dinleyeni olmadığını sandığım bir grubun benim gibi deli manyak hayranıymış, gittiği ortamlar klasik "burası mutlu,huzurlu gençlerin mekanıdır" tarzı yerler, koyduğu resimler de çok neşeli, şeker şeker şeylerdi.
Şimdi bu şaheser insanla bir araya gelip güzel birşeyler, hatta güzel pek çok şeyler yaşasak falan.
O kadar çok ortak yanımız var ki...


Bir de tüm bu süper muhteşem ve kansere bile çözüm olan fikirlerimi toplumsal boyuta taşıyıp sosyoloci, antropoloci, pisikoloci gibi bilumum mevye çeşitleriyle birlikte tattığımı düşünelim...


Daha da elim ve vahim olmak üzere;
Ya bu tip düşünceler taşıyan bir başka canavar daha varsa,
Hele de birgün benim resmimi bir yerlerde görüp "acaba bu kişi nelerden hoşlanır,hayattan beklentileri nedir,en sevdiği film, en nefret ettiği ideoloji nedir" diye düşünüyor mudur?


Sırf bunu düşünerek bile tüm bir günü geçirmişliğim vardır.
Ve ard arda gelen yedi adet gün bir adet hafta oluşturmaktadır.


Dünyadaki her insan farklı bir dünya imiş, bir kere daha hatırlamış oldum.
Bir de üçgenin iç açılarının toplamının ömür billah 180 derece olduğunu; bizim evde bile!


-----------------------


-----------------------
*= Canavar, Farsça'da "Can âver" şeklinde okunur ve "Can Taşıyan,Canlı" demektir.