Vıcık Beynine Türküler Yaktığım...

Uyku düzeni olan, daha doğrusu düzeni olan insanları takdir etmişimdir hep.


Hayır yani düzen karşıtı falan değilim, sessiz sakin bir vatandaşım. Hatta düzensiz hayatımdan şikayetçi de değilim ama...


Aslında çoğunlukla, gerçekte ne istediğimi pek bilmiyorum.


Yani sağa sola hep diyorum "artık uyku düzenim olsun, gecemi gündüzümü bileyim" falan diye ama bunu gerçekten istediğimi sanmıyorum.


Gerçi hergün sabahlayarak ne yapıyorsam...
Bırak geceleri, gündüzleri bile sokağa çıkmak istemiyorum.


Keşke herkes benim gibi sabahlasa...
Barlarda, meydanlarda harcamasa kendini!


Evinde otursa keşke herkes güzel güzel, çayını içse sobasının başında, dışarıyı seyretse, taksa kulaklığını da müzik dinlese...

Gündüz vakti de o havaya giremiyorum ki;
Müziğin en gizemli anları hep gecenin karanlığında yakalıyor beni.


---------------------


Kargaların neden yeme ihtiyacı duyduklarını ve bunun için de neden özellikle sabah vaktini seçtiklerini bilemediğim, kaka diye de tabir ettiğimiz ordövrlerini yedikleri zaman yavaş yavaş uykum gelmeye başlıyor.

Şairlerin her bir hüzmesine sayfalar döktükleri o güneş, ne kadar çok görünmeye başlarsa, ben de o kadar çok baymaya başlıyorum.

Sonra "loading" ekranı geliyor gözümün önüne,
Syrano Uyku Edition, bekleme konumundan çıkıyor ve masaüstüne dönüyor...

Casting geçiyor önümden, şimdiki rüyamda bulunan oyuncuların adları yazıyor, gelecek rüyaların fragmanları veriliyor falan...



Taaaaaa kiii, hi hi hiiii (Hakkı Devrim'in Vodafon reklamındaki gülme efekti)...

Güneş kapımı çalıp çalıp da beni uyanık olarak bulamayınca, geldiği yere geri dönene kadar.


Bazen şu Matrix dediğimiz şeyle hayatımı fena halde bağdaştırıyorum.


Gündüzleri Metrikis,
Geceleri Velkam tu dı riyıl wööld...


Aslında olması gerekenin tam tersi yani! 


---------------------


Günleri karıştırma meselesi başta hiç dikkatimi çekmezken, hangi ayda olduğumu da unutmaya başladığımı farkedince kısmen oha falan oldum açıkçası.


Benim gibi herşeyi bilme, herşeyin kontrol altında olduğundan emin olma takıntısı olan biri için bu aslında büyük bir sorundu.


Sonra birden aklıma geldi;
Benim hiçbir zaman düzenli uyuduğum olmamıştı ki...
Hangi ayın hangi gününde olduğum zaten ne zaman işime yaramıştı ki ?


Yani ilkokul denilen yarı açık ceza evlerinde bize öğretilen akşam 9'da yatıp sabah 9'da kalkma olayını ben kendimi bildim bileli uygulamamıştım hiç...


---------------------


Zamanla bir şey daha türedi ki, rüya ile gerçek arasındaki farkı da farketmemeye başladım.


Yatmadan önce ne yediğimi hatırlamak bir yana, dün okula gidip gitmediğimden, evimizde gerçekten bir yangın çıkıp çıkmadığından, yada bana sokakta laf atan birini kör testereyle doğrayıp sobada yaktığımdan veya yakmadığımdan gerçekten emin olamamaya başladım.


Gördüğüm şey rüya mıydı yoksa gerçekten o işi yaptım mı, emin olmak için annemle babamın ağızlarını aramak zorunda kaldım çoğu zaman...


Bazı şeylere "tüh beee, ne güzel gerçek sandıydımdıydı" diye hayıflanırken bazı şeylere de "ulan keşke rüya olsaydı" diyerek çok kahırlar okudum...


Şu da var ki, insanın kendi yaptıklarından emin olamaması kadar kötü bir his yoktur herhalde.


Bunama dedikleri böyle birşey mi oluyor acaba?



---------------------


Bunların üstüne bir de günde 25 saat hayal kurma özelliğim, genellikle zaten hiç yapılamayacak şeyler hayal etmem, çocuksu hayallerimi gerçekleştirme isteğim, bir iş yapmak isterken yolunda gitmeyen en ufak birşey yüzünden o işten soğumam, kendi kafamdan kurduğum şeylere kendi kendimi hayretler içerisinde bırakarak inanmam da eklenince...


Biraz sirke, bilumum baharat, bolca limon suyu ve hafif bir zeytin yağıyla inanılmaz derecede lezzetli olan ve beyin adını verdiğim organım biraz cıvıtıyor haliyle!


---------------------


Demem o ki,
Uyuşturucu kullananlardan, tiner çekenlerden pek de bir farkım kalmamış gibi geliyor bazen.


Kendimi rüyalarla uyuşturuyorum, hayalleri koklaya koklaya beynimi öldürüyorum.


Şikayetçi miyim?
Sapına kadar hayır!
Evet, beyin sapı denen birşey de var!!!


Ve sanırım bu da, bugüne kadar buraya yazdığım tüm yazıların neredeyse tamamının sabahın körü veya gecenin çok geç saatlerinde yazılmış olmalarının sebebini açıklıyor...



---------------------
Neyse efendim,
Allah rahatlık versin


(^_^)

---------------------



 Heinrich Füssli - The Nightmare


Fakat ben olsam; 


Kırmızı bir at çizerdim.
Kırmızı bir at, bak bu da kafası. :))

0 Yormuyorum: