Bugün Doğum Günümmüş Meğersem

Dünyaya hiçbir katkısı olmayan bir insandan söz edebilir misiniz?

Hiçbir şeye elini sürmeyen, hatta nefes bile almadan yaşayan bir insanın dünyaya etkisi düşünülebilir mi?

İşin aslı şudur ki,
O insan, aslında o olmadığı zaman meydana gelebilecek alternatif olayları değiştirdiği için bir şekilde dünyaya etki ediyor demektir.

Aynı şekilde o insan eğer yok ise, bu seferde eğer olsaydı meydana gelebilecek alternatif olayları önlediği için yine bir etkide bulunmuş oluyor demektir.

Amma ve lakin o kişi şu anda yoksa, onun varlığından söz etmek de imkansızdır!

Ve gerçekten de Clark Kent'in aslında Superman olduğunun anlaşılmamasını sağlayan şey taktığı gözlük ve saç şekli midir?
Louis Lane, koynuna aldığı bu adamın gerçek kimliğini anlayamayacak kadar embesil bir muhabir olabilir mi?

--------------------------

Az önce üniversiteye hayatımda ilk defa giriyor olmanın heyecanını yaşıyordum.

Daha dün "ilkokulu bitiremem, 6. sınıfa gidemem" diye zırlayan bir çocuktum.

Ondan önceki gün, ablam bana okula başlama hediyesi olarak bir org almıştı.

En önceki gün ise bundan tam 23 yıl önceydi...

Hakikten zaman neden bu kadar hızlı geçiyor?
Dahası neden bu kadar hızlı geçtiğini de, hep o bitmek bilmeyen dakikaların ardından anlayabiliyoruz?

--------------------------

Bir zamanlar en özendiğim yaşlardandı 23-26 arası yaşlar.

Neden bilmem ama bu sene hiç 23 yaşına girmek istemedim.

Korktum bayaa bayaa!

Neden bilmiyorum ama 23 yaşına girince başıma çok kötü birşey gelecekmiş gibi hissettim.

--------------------------

Adettendir, bir de muhasebe yaptım.

  • Ölümle müşerref oldum. Doğal sebeplerden olmayan, pek hoş gözükmeyen, kardeş acısı olarak tanımlanan türden.
  • Aslı astarı var mı bilmiyorum, sorduğum kimse bu konuda bana birşey söylemedi ama duygularımla, alışkanlıklarımla, yaşantımla çok tezat düştüğümü hissettim. Yahu ben böyle bir insan değildim, niye böyle yaptım ki şimdi dediğim çok oldu.
  • Hayata bakış açım acayip değişti.İşin iç yüzüne, yapanın niyetine, eskisinden daha fazla önem verir oldum.
  • Artık eskisinden çok daha fazla duygusal, aynı derecede de fena halde poker yüzlü oldum. Hayır, Lady Gaga dinlediğim için değil :)
  • Millet bana ana avrat uz gitse, dere tepe düz gitse abi keşke öyle demeseydin, neyse canın sağolsun diyecek kadar sakinleştiğimi, durgunlaştığımı farkettim. Haddinden fazla makul olduğuma kanaat getirdim. Belki de ucuz bi umursamaza, ruhsuza dönüştüm de haberim yok.
  • Olur olmadık her şeye sebepsizce gülme güdüsünü bir nebze yenmeyi başardım. Herhalde bir tek de bunu doğru dürüst yapabildim.
  • O kadar çok "Hmmm... Demek böyle oluyormuş bu işler" dedim ki kendimi cahil cühelanın alay sancağı taşıyanı, bayrak taşıyanı falan hissettim bolcana.
  • İlişkiler konusunda zaten 23 yıldır hiçbir bilgim olmamasına rağmen bu konuda hayatımda en fazla şey öğrendiğim yaşımı da yine bugün geride bıraktım. Öğrendiğim şeyler, etrafımda olup bitenler ve benim bunlardan son derece bîhaber olmam, yoğun bir kusma isteği uyandırdı.
  • Affetmemeyi de öğrendim en nihayetinde. Kötü birşey, kendime yakıştırmadığım birşey. Ama gerekli...
  • Yapmak isteyip de yapmadığım veya yapamadığım şeylerin sayısı bini geçti, beni de geçti. Hayal dünyama en derin ohalarımı sundum.
  • Halen elle tutulur, gözle görülür bir icraatım yok.
  • Amaçsız bir yalnızlık isteği ile aşırı bir yalnız kalma korkusu arasında gidip geliyorum.
  • Bu son bir yılda müziği uyuşturucu niyetine kullanmaya başladığım farkettim. Bir kendini kandırma gereci, dünyadan soyutlanma aparatı, sağırlığa giden yolda engellenemez ilerleyiş...
  • Oyunlar eskisi kadar tat vermiyor, yada üşengeçliğimin boyutu o kadar arttı ki, artık eğlenceden bile yorulmamak için vazgeçiyorum.
  • Umut efendim umut!... Git gide daha sıkı sarılıyorum, öyle ki uçan kuştan veya düşen taştan yada daha başka herhangi bir kafiyeli nesneden bile bir beklentim oluyor. Delirme eşiği midir nedir bu?
--------------------------

Kimse hatırlamasın da iki gün sonra milletin başına doya doya kakabileyim, göğsümü gere gere duygu sömürüsü yapayım istedim ama daha bir gün öncesinden hiç tahmin etmediğim bir arkadaşımdan bir mesaj aldım. Ardından yine beklemediğim biri daha...

Tüm hevesim kursağımda kaldı, anlayacağınız :)

--------------------------

Bireysel kişiliğimi, ele güne, tanıdık tanımadık herkese reklam etme egomu tatmin ettiğim bu satırlarımın sonuna gelirken hepinize sevgilerimi sunuyorum.

Ve diyorum ki, siz sevgili tanıdığım tanımadığım herkes;

En başta da değindiğim vech ile, 23 yıldır hiç kılımı kıpırdatmasam bile bir şekilde illaki bırakmış olduğum etkiler, umarım sizin için hayırlara vesile olmuştur.

İçinde ben varken, konuda uzaktan veya yakından bana değiniliyorken, hatta değinilmiyorken de, umarım sizin hayatınız hep yolunda gider.

Umarım tıpkı sizin mutluluğunuzun benim de mutluluğum olması gibi, benim mutluluğum sizin de mutluluğunuz olur.

Benim üzüntülerim sizi etkilemez, sizin üzüntüleriniz işine içine ben girince daha da sarpa sarmak yerine, tam tersi ortadan kaybolur.

Her ne kadar istemeye istemeye girmiş olsamda, daha fazla büyümekten korkuyor olsam da,
İyi ki de doğdum.
(^_^)

--------------------------


Dar Çevreler

Hiç "kimselerin beni tanımadığı, benim de kimseleri tanımadığım, sessiz sakin yaşayıp gidebileceğim bir yer olsa da basıp gitsem" dediniz mi?

Ya da demediğiniz bir an var mı?


Benim en çok kurduğum cümle bu da :))

-----------------------

Tamam insan sevgisi dedim, anlayış dedim, hoşgörü, alttan alma dedim, insanlık halidir olur dedim.


Ama bu
derin devlet, ne kadar güzel taraf aramaya çalışırsam çalışayım illaki birşeyleri bana zehir etmeyi başarıyor.

Hani
dış mihraklar falan olsa, neyse diyeceğim. Yok işte, basbayağı etrafımdakiler, içime sızanlar.

-----------------------

Tanıdığım neredeyse herkesin bir şekilde birbirilerini veya birbirilerinin arkadaşlarını, akrabalarını tanıyor olması, eskiden olsa "aaa ne kadar güzel, işte insan olma yolu, hoş tesadüfler, vattırı, vızzırı"  dememe, hatta "eee ne de olsa Adem babanın nesliyiz" gibi çok sosyolojik yorumlar yapmama neden olurdu.

Nedense artık pek öyle olmuyor!

İçimden "Haydaaa, nereden tanıyorsun abi bu adamı, herifin bana atmadığı kazık kalmadı" diyorum.

Birine "Dünyada başka kız kalmamış gibi tuttun tuttun da benim kaçarcasına ayrıldığım o şehirde bir zamanlar aynı okulda okuduğum, yüzünü bile görmek istemediğim o kızı mı sevgili buldun kendine" demek istiyorum.


Diğerine "Bizim elemanla akraba olduğunuzu bilseydim, daha dikkatli davranırdım"  demek, dilimin ucuna kadar geliyor ama diyemiyorum, çünkü o eleman beyefendinin o kadar rezaletini örttüm ki bir anlaşılsa, aile içinde kan davası çıkacak.

Üniversitede aynı sınıfta okuduğum bir arkadaşım beni biriyle tanıştırıyor ve "Vaay demek o apartmanda oturuyorsunuz, biz o zamanlar bir alt katınızda oturuyorduk" diyorum.

Yine üniversiteden bir arkadaşım, o kaçarcasına ayrıldım dediğim şehirde memuriyet kazandı ve anlattığı kadarıyla hep benim yaşadığım yerlerde bulunuyor. O şehir şimdi de onun hayatını mahvediyor.

İnsan türünde değerlendirmekte hakikaten zorlandığım ve sınıf tekrarı yapmaktan aramızda 4 sınıf fark oluşan (sosyal sınıfları kastetmiyorum, yoksa bu arkadaş, dedikleri gibi burjuvanın önde gidenidir :) ) kişi, eskiden okuduğum liseye bir iş için tekrar uğramamla karşıma çıkıyor. Herkese kendini İzmirli diye tanıtmış, oysaki hayatında Konya'nın Hoççaan (Hocacihan) köyünden başka bir yere gitmediğinden de eminim.

Birkaç yıl öncesine kadar çok güzel anılarımız olmasına rağmen, sebebini hiç bir zaman öğrenemeyeceğim bir sebepten o anılarımı kokulu bir gübre yığınına çeviren küçük hanımın büyük kardeşi, annemin evimize sık sık ziyarete gelen eski bir öğrencisiyle yakın arkadaş.

Yine o küçük hanımın lafına uyarak vakti zamanında hiç tanımadığım birine hiç huyum olmayan bir şaka yapmıştım. Neyseki o zamanlar o kişi ne adımı duymuş, ne yüzümü görmüştü. Üniversitedeyken neredeyse hergün aynı tramvaylarda karşılaşmamız ve zamanla arkadaş bile olmamız bir yana, bir bilseydi o çocuk, kendisine gizli numaralardan "o kızla evlenmek istiyorsan, tekrar düşün" şakasını yapan şerefsizin ben olduğumu...

Ki ben bile geçen ay öğrendim, bu terbiyesizliği yaptığım kişinin o olduğunu!

O haltı yiyebildiğime de hâlâ inanamıyorum ayrıca.
Hiç değmeyecek biri uğruna, neredeyse hiç haketmeyen birinin mutluluğuna engel olmak üzereymişim meğerse... Neyseki tek hatam da bu oldu.

-----------------------

Ender olsa bile güzel şeyler de olmuyor değil, hakkını yemeyelim hayatın.

Mesela yıllardır yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, çok sevdiğim bir arkadaşımın annesiyle, benim annem çok eskiden tanışıyorlarmış. Hatta onun teyzesiyle benim annem çocukluk arkadaşlarıymış da birbirilerini kaybetmişler.

Hayatımı mahveden şehir diye diye dilimde tüy biten o yerde çalışan arkadaşımla aynı ülkelerden göçüp gelen ailelerdenmişiz. Kimbilir, belki de dedelerimiz birbirilerini tanıyorlardı.

-----------------------

Şehirler arasına, hatta birkaç tane de ülkeler arasına yayılan, pek çoğu da şu an aklıma gelmeyen tüm bu ilginç ama maalesef genellikle hoş olmayan tesadüfler karşısında Conspiracy Theory'deki Mel Gibson gibi hissediyorum kendimi artık.

Sanki gizliden gizliden bir komploya kurban gidecekmişim, kimseye de derdimi anlatamayacakmışım gibi...

-----------------------

Hah, hazır aklıma gelmişken.

Hafta sonunun sonunda yaşadıklarım arasına bir güzel şey daha eklemiş oldum.
Arasıra yolda karşılaştığım, her karşılaştığımda da bana verdiği değerden, talihsizlikle sonuçlanan aşk hayatından ve son karşılaştığımızda da aslında geçen yaz çoktan yapılmış olan düğününe beni muhakkak davet edeceğinden bahseden bir arkadaşım vardı.

Dediğim gibi nişanı, kınası, düğünü falanı filanı geçen yaz olmuş bitmiş zaten.

Facebook'ta arasıra mesajlaşırdık ya, ne yalan söyleyim unuttum gittiydi düğünü olduğunu da, kendisini de...
Nereden estiyse dün bir hal hatır sorayım dedim. Adını listede bulamadım bir türlü.

Silmiş beni.
Adını da değiştirmiş.
Biraz uğraştıktan sonra, ortak arkadaşlarımızdan buldum tekrar.

Zaten profilindeki gelinlikli fotoğrafını görünce anladım evlenmiş olduğunu.

Sağolsun.
Nasılsa karşılaşırız bir gün tekrar.

Bende bu dar çevre, etrafımda bu kadar dar anlayış, hayatta da bu kadar çarpık ilişkiler olduktan sonra...

-----------------------

Ve siz, sayın okuyuşkan arkadaşım.
Buraya kadar okuduysanız, iki satırcık daha okuyun da size olan teşekkürümü aktarabileyim.

Kimseye öğüt verme yeteriliği görmüyorum kendimde.
Bunun sebebi sadece kelin, önce kendi kafasında kullanması icab eden bir ilacı başkalarına tavsiye etme aymazlığı değil.

Aynı zamanda anlayış meselesi, her anahtarın her kilide uymaması durumu.

Fakat özellikle de hayatında kazığını yemediği tek kişinin, henüz tanışmadığı insan olduğu bu bendenizin, yine hayatında hiç yüzünü görmediği, adını bile bilmediği sizlere içini dökme arzusu.

Olur da zaten tanışıyorsak, ne âlâ...
Ki bu yazıdan çıkartılacak bir ders olarak, muhakkak sizinle de bir şekilde tanışıyorumdur zaten :))

Öyle bi sevgiyle kalın ki, aklınız hayaliniz dursun canım, olar mı?
(^_^)

-----------------------


Hafta Sonunun Sonu

Cumartesi ve Pazardan müteşekkil ve kime sorup da hafta adındaki yedi günlük bir dizinin son ikincisi ilan ettiğimizi anlamadığım bu son hafta sonunda, hayatımın geriye kalan, en azından bugüne kadar geçen hiç bir gününde yaşayamayacağım, göremeyeceğim, öğrenemeyeceğim kadar çok şey öğrendim.

Haydi bakalım alın, okuyun, anlayın şimdi bu cümleyi...

--------------------
Okul zamanlarında bile bu kadar bir arada olmadığımız, okullar bittikten sonra da can ciğer kuzu sarması olduğumuz arkadaşlarımla bir araya zaten ara sıra gelirdik.

Ama özellikle bu son haftaki buluşmamız, ilk defa şehirler arasına mâl oldu ve bir arkadaşım hafta sonu izninde, buraya geldi.
Geldiği şehirde zorunlu olarak bulunuyor, memuriyeti orada kazandığı için..

Benim yere yere, yerden yere vura vura doyamadığım, ömrümü mahveden o şehirde...

Konu ikimizin de hayatını aynı şehrin mahvetmiş ve mahvetmekte olduğu, hatta soyumuzun da aynı ilginç tesadüfle aynı ortak kökene dayandığı olsaydı, belki şu an sadece sevindirik bir çocukcağız olarak huzurlarınızda bulunacaktım.

Lakin herkesin hayatında kötü izler bırakan bir kişi, bir memleket, bir yıllar zinciri ve daha nicesi zaten Adem babadan beri bilinen bir gerçek olduğu için zırlak bir tavır takınıyorum an itibariyle...

--------------------

Tanıdığım tüm kızların bana kardeş gözüyle bakması gibi bir onura mazhar olduğumudan beri artık daha az mızmızlanıyorum.

Artık asıl üzüldüğüm şey, sevgili kız kardeşlerimin başlarına gelen olaylar.

Anlam veremediğim olay zincirleri, zincir halkalarını teşkil eden tapılası erkekler, masum aktiviteler, uğruna kapı kapı gezmeler, yenilen kazıklar, atılan kazıklar...

Herkesin ilişkiler konusunda Ordövr Profesör falan olması.

Sahi, bir de bu kazıkların verdiği acılar, o acılardan kurtulma yöntemleri...
Bazen etrafımın Borderline insanlarıyla dolu olduğu izleminime kapılışım...

--------------------

Tamam herkesin acısı kendine, tatlısı da kendine.
Kimsenin haddi değil insanların üzüntüleriyle dalga geçmek.

Hatta yardımcı olmak, arkadaşlarımı böyle zor zamanlarında teselli etmek, mutlu etmek isterim hep.

Ama, fakat, lakin, gel gelelim, ne var ki;

Neden şeytanın bile aklına gelmeyecek, veya gelse gelse anca şeytanın aklına gelecek tesadüflerle, kendimi o acının sebebi olarak buluyor ve bundan da en son ben haberdar oluyorum?

--------------------

İsmigül Lazımdeğiloğlu adında bir arkadaşım, daha doğrusu artık eski arkadaşım, burnumun dibinde istediği kişiyle istediği şeyi yaşadı. Her fotoğraflarını benim yanımda çekindiler, hatta fotoğraflarının çoğunu bana çektirdiler.

Sonra beni son derece ilgilendirmeyen bir sebeple ayrıldılar.
Ardından bu hanımkişinin yeni sevgilisi, nasıl bir güven ve sadakat örneği olduğunu ısrarla anlayamama rağmen (ki bu cümleye dikkat, bol bol kullanacağım) bana, benim gibi adını sanını, yeni sevgilisiyle olan mesafesini bile bilmediği bir adama mail yoluyla ulaşıp bilgi toplamaya çalıştı.

Kendilerini itina ile def etmem, hatta bu meselenin üzerinden de yıllar geçmesi yetmiyormuş gibi, işte tam da bu hafta sonu, o kızın eski sevgilisinin bana nasıl küstüğünü öğrendim.

Sözde bu hanımkişi, eski fotoğraflarını bana vermiş, photoshopta eski sevgilisini resimlerden silmemi istemiş. Ben de olanca aymazlığımla bunu yapmışım. Ve bunu bana söyleyen kişi bu mevzu bahis olan eski sevgili!

Daha yerel bir deyişle, "boşadığı avradın yeni kırığıyla muhabbet eden herif".

İki eski veya yeni sevgilinin aralarındaki ilişki beni zerrece ilgilendirmezken, bir de hain arkadaş, hatta şerrrrefsiz fotoşopçu durumuna düşmüşüm, farkında bile olmadan.

Ve aylardır da öyle nerede karşılaşsam ben bu adamın yüzüne gülüyordum, vaaay helalsin, kralsın diye şirinlikler yapıyordum kendilerine...

Sağolsun o da günahımı alıp bana gönül koymak yerine, zahmet edip bir de bana sormadı meseleyi.

-------------------- 

Yine dişi cinsiyete mensup bir arkadaşımla konuşuyoruz ve bilumum muhabbetin dibine vuruyoruz.
Sonra aradan geçen bir aylık süre boyunca hiç çıt çıkarmıyor.

Sonra bir gece yarısı çıtın tillahı çıkıyor:

Son konuştuğumuz hiç hoşuma gitmedi, şerefsizliğin alemi yok, seni siliyorum, bir daha da benimle konuşma!
O günü kafamda canlandırıyorum. Hatta o gün yazdıklarımızı zirilyon kere tekrar tekrar okuyorum, nerede yanlış bir laf ettim diye. Zeki Müren'den bile hallice edepli konuştuğuma kanaat getirmeme rağmen bir türlü çıkış bulamıyorum.

Sonra yeni bir mail geliyor.
Meğerse bu hanımkişinin sevgilisi, nasıl bir güven ve sadakat örneği olduğunu ısrarla anlayamama rağmen (Varan 2) kızın hotmail, msn, facebook ve daha bilumum şifre ihtiva eden profillerinin şifrelerini biliyor ve arasıra girip kontrol ediyormuş.

Zaten sonradan erkek arkadaşıyla konuşmuş, nasıl yaparmış böyle birşeyi, kızmış, o kim oluyormuş da onun ağzından şeyler yazıyormuş, "benim özel hayatıma karışma" gibi çok yaratıcı cümleler kurmuş.

O erkeğin üzerine benim saydığım kadarıyla iki kere de yeni sevgili gelip gitmiş.

Tabii bunun özrünü yine bu hafta sonu almış oldum. Gelip gidenlerinin maceralarını da öğrenmiş oldum.

-------------------- 

Son derece seviyeli ilişkilerini son derece seviyeli sözleriyle anlatan son derece eski arkadaşım, kendisiyle aynı sınıfta olduğum için, sınıfımızı basmaya gelen (evet, bildiğiniz, mecaz değil, gayet gerçek anlamıyla basmak) eski sevgilisinin şerrinden beni korumak için neler çekmiş, bir bilseymişim...

Sağolsun bu hafta sonu onu da bildim.

--------------------

Anne babaları "aman evladımızı okumaya gönderdik" diye kendilerini kandırırken, kırdıkları cevizlerle Emre Altuğ'un ceviz korkusuna hak verdiren, Ortadoğu ve Balkanlardaki ceviz stoklarını dolup taştırttıran, vakti zamanında kendilerine danışmadığım halde zina ile ilgili fetva da vermiş olan dostparelerime bu hafta sonu hayran kaldım.

Üstüne, bana da ilişkiler hakkında, evleneceğim kişi hakkında, aile yapım hakkında çok felfecir direktifler vermelerini şaşkınlıkla izledim.

İleride evlendikleri kızlara nasıl bir güven ve sadakat örneği göstereceklerini ısrarla anlayamamaya devam ettim.

Evlendikleri gece eşlerinin yüzlerine nasıl bakacaklardı acaba?

-------------------- 

Hayatımda ilk defa Recep İvedik denilen iğrenç varlığa hak verdiren ve "bu ne dingil hayat, bu ne kopuk hayat, bu ne manyak yaşam tarzı" dedirten, bazen kendimi ucunda kıyısında değil, çoğunlukla istemeden de olsa bizzat içinde bulduğum, daha azıcığını bile yazmamış olduğum, inanmak bile istemediğim tüm bu olaylara ne tepki vereceğimi bilemedim.

Aslında yine onlara bir şey demiyorum.

Hayat bu, kimse istediği şeyi, istediği gibi yaşayamıyor malesef.

Asıl ben, kendim, tüm bunlar karşısında kendimi nasıl değerlendireceğim, onu bilemiyorum.

Herkes beni kendi arasında bolca değerlendirmiş.
Çok da detaylı değerlendirmiş hani.

İşin garibi bir tanesi de asıl içimden geçeni tutturamadı, benim yaşadıklarım, yaptıklarım hakkında zerre kadar bile tutarlı tahminlerde bulunamadı, buna rağmen beni kendi doğrularıyla yargılamayı becerdiler ve TÜM BUNLAR OLURKEN BENİM RUHUM BİLE DUYMADI...

--------------------

Herşeye rağmen en sevindiğim şey, misafirimin, "haydi Syrano bir yana, ben ondan da çok üzüldüm bu yaptığına" demesiydi.

Ben de çok isterdim ona herşeyimi anlatabilmeyi, hayatı onun huzurunda yargılayıp ipe göndermeyi veya beraat ettirmeyi, kimse beni anlamıyor derken kastettiğim şeyin klasik bir ergenlik bunalımı olmadığını...

Hiç yapmadığı bir şey olduğu halde, içip içip ana avrat düz gitmesine sebep olan şeyin tesellisi olmayı.

Ben de anlatmak isterdim, yedi yıl bir hayalin peşinden koşmanın ve sonunda avucu tuz, biber ekip ekip yalamanın ne demek olduğunu...

Kardeş kaybetmenin acısını, aileyi bir arada tutmanın kaç cana, kan kana mâl olduğunu...

Ki lüzumu halinde ben de Little Emrah: Brotherhood of the Acı filminde oyuncu olabilirim, üstelik rol yapmam da gerekmez, kendimi oynarım...

Belki de hayattaki tek derdim bir kızın bana vermesi veya bir oğlanın benden alması olmadığı içindi kimseye laf anlatamıyor olmam.

--------------------

Hasılı;

Kimsenin cinsel hayatı beni ilgilendirmiyor, anlatmak için ölüp bitseniz de dinlemem.

Bana sevgili bulmak için ürettiğiniz fikirleri memnuniyetle ve bıkkınlıkla karşılıyorum. Hem zaten kendiniz uymuyorsunuz, hem de sizin anlayışınız bana en az Ajdar Anık'ın mayolu fotoğrafı kadar itici ve ters geliyor. Yine fikir vermek isterseniz verin, ama benim de birşeyler düşünmektan yoksun, tek hücreli bir canlı olmadığımı unutmayın.

Kendinizi marangoz olarak görmenizi bir yere kadar anlıyorum ama karşınızdakini neden odun olarak görüyorsunuz onu pek anlayabilmiş değilim. Sizi cebimden çıkartabilecek olma potansiyelimi görmezden gelerek kendinizi komik duruma düşürüyorsunuz.

Hem nezaketen, hem de sırf ileride siz de bana karşı ısrarcı olamayasınız diye beni her sattığınızda, her ektiğinizde alttan alıyor, üstüne ben özür diliyor ve hiç bir konuda ısrarcı olmuyorum. Ama sizin bahanelerinizin kutsallığı karşısında benim sebeplerimin bu kadar geçersiz olması sinirlerimi feci şekilde yıpratıyor.

Ve en önemlisi,
Benimle bir sorununuz olduğunda bunu benden başka herkesin biliyor olması yüzünden karaciğerim iflas etti, boynumdan ikinci bir kafa çıktı, ayaklarım toplu greve gitti. Yeter artık.

Belki gözünüzde Muhammed Ali Clay gibi her tuttuğunu koparan, yumruğuyla dağ deviren bir imaj vermiş olabilirim. Fakat sonunda beni de Parkinson hastası yapmayı başarmak üzeresiniz.

--------------------

Hayatı seviyorum.
Yaşamı kuşlar, böcekler, vattırı, vızzırı gözlükleriyle izliyorum.

Dünyayı adam etmek için öncelikle kendimi tımar etmeyi yaşam felsefesi edindim.

Fakat ortada düzeltilecek bir dünya, hopidik hopidik olunası kuşlar ve böcekler olmadığı gözüme gözüme sokulurken, bunu yapmakta çok zorlanıyorum.

Biraz saygı...
Çok mu şey istiyorum?

--------------------

Eski güzel günler anısına