Aramaya İnanmak

İnanmalıyız, evet!

Bulunamayacak şeyleri arıyor olmamız değil mesele ayrıca!
Mesele, tamamiyle aradığımız yerin yanlış olması.

Yani örneğin Tek Boynuzlu At arıyorsanız ve bulamıyorsanız (bu yazıyı okuduğunuza göre Türkçeye hakim olduğunuzu ve Türkiye'de yaşadığınızı varsayıyorum) sorun sizdedir canım.

Türkiye'de en son 1800'lerin sonunda Uzun Yayla Atı yetişiyordu vahşi ortamında, onun da neslini kuruttuk, at mat kalmadı.
-----------------------------------------
İyi de abi, hadi ben insanım, aklım mantığım kıt da bazı şeyleri idrak edemiyorum;

Sen ki koskoca hamamböceği!
Nükleer serpintilere karşı koyabilen tek mahluk!
Sen ki böcekler arasında eğitilmeye en yatkın canlı!

Ne arıyorsun abi sazın içinde???

Saz yahu!
Bildiğin saz!
Hani şu Neşet Ertaş'ın çaldığı enstruman...

Babamın odasında, asılı durduğu yerden yanlışlıkla düşürmemle, bir yerine birşey oldu mu diye konrtol etmek için kılıfını çıkartıp sazın içine sızmış, eşşşekten hallice büyük olan, siyah, pırıl pırıl, iğrenç bir canlıyla göz göze gelmem bir oldu be anam babam...

Yahu ne işin var sazın içinde?
Hadi tamam, en elden dilden uzak mekan olarak sazını karar kıldın, besin kaynağı olarak da haydi diyelim sazın tahtasına vakti zamanında hapsolmuş mikroorganizmaları seçtin, çünkü bilemiyorum belki vejeteryansın, belki yalnız yaşamın getirdiği zorluklar, belki de bekarlık mahkum etti seni bu beslenme alışkanlığına, eyvallah...
Ama nasıl geçebildin abicim o kılıfı?
İğne bile batmayan sentetik bir kumaş ve zaten sıkışmış olan demirden fermuar engelini nasıl atlattın da girebildin o sazın içine?

Ne arıyordun orada abi?

Hayır sanat aşkı diyeceğim ama öğrendiğim kadarıyla sesten pek hazzetmez senin ırkın.

Her anlaşılamamış sanatçı gibi sen de mi toplumundan dışlanıp, her tarafı sarılı sarmalı örtüleri aşmayı göze alarak saza sığındın?

Ey Âşık Kara Fatma
Ey dertli Hamam Böceği
Ey Blatta Orientalis

Zambır zambır zam...

-----------------------------------------

Yaz geldiğinin habercisi olan birkaç şeyden biridir benim için Kertenkele...

Hatta uzaktan uzaktan severim de kendisini, hızı olsun,doğa koşullarına uyması olsun...

Bir de deniz kenarında, geceleri, herkes evlerine çekilmiş ve ortamda sadece kumsal ile sıcak ve ağır bir nem hissi varken, Kertenkele denilen bu zeki, çevik ve yüksek karakterli canlı, sanki tüm mevsimi, tüm gizemli güçleri yönetiyormuş gibi bir role bürünüyor gözümde; ayrıca bir seviyorum o zaman.

5 metreden daha fazla yakınımda olsun, ya terliği yapıştırırım ya da feryadı basarım, o ayrı mesele tabii!...

Deniz kenarında böyle etkileri olan bir canlının, iklimini yazları sıcak ve kurak (doğrudur) kışları soğuk ve kar yağışlı (soğuk evet ama kar yağışı denen şeyi 4 yıldır göremiyoruz) olarak yaşadığım memlekette hissettirdiği herhangi bir duygu (tiksinme dışında) olmamakla birlikte, pek göze çarpan bir varlığı da yok.

En azından, bu yaza kadar böyleydi!

Bile bile, eğlencesine, Kertenkyle (Kertenkaayyll) veya kısaca Kylie (Kayli. Sadece Kayli, Minok değil!) dediğim bu jöle kıvamındaki yaratığı, en azından evimin çevresinde hayatım boyunca hiç görmemiştim.

Kaldı ki evimin içinde, sümme hâşâ!
İlk defa birkaç gece önce, yatmadan önce camları kapatmak için pencere yöneldiğimde karşı karşıya geldik.

Başta bu tuhaf yaratığı renginden dolayı, zamanla kuruyup pencereden dökülen cam macunu zannetsem de bana göz kırptığında (evet resmen göz kırptı hayvan) karşımdakinin Kylie olduğunu anladım.

Pepsi reklamındaki gibi, şanslı bir ergenin kucağına oturduğu esnada Kylie Minogue'un kırptığı gözle uzaktan yakından alakası yoktu!*

Kendisine sormak istedim.

Neden 28 yıllık geçmişi olan bu apartmana ilk defa bugün gelme ihtiyacı duymuştu?

Neden bu apartmanın 3. katına kadar tırmanma zahmetine katlanmıştı?

Neden odamın penceresinden içeri girmişti?

Neden bana göz kırpmıştı?

Neden sıfırın sıfıra bölünmesi, matematikte tanımsıza denk geliyordu?

Acı veren tüm bu sorular, Kylie ile 10 saniyelik bakışmamızda aklımda parlayıverdi.

Birgün beni terk edecekti, biliyordum.

Oysaki o, şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemediğimi anladığı anda kitaplığın arkasına gizlenmek suretiyle, işin tüm büyüsünü kaçırdı!

Hayvan!

Evime arsızca dalan hayvan!

Hem de yatak odama!

Vallahi şurada terliği yapıştırıverseydim, miss gibi nefs-i müdafaa'ya girerdi, yargılanmazdım bile!

Artık uykusuz kalmak pahasına odayı kimyasal silah deposuna çevirip Detan'ı olsun, Raid'i olsun, bilumum gazlarla doldurduktan sonra bir daha görmedim kendisini...

Birgün kitaplardan birinin içinden çürümüş cesedinin çıkacağını umuyorum.

Umarım Türk Vergi Sistemi kitabının içinden çıkar!

Hatta umarım çıkamaz da oradan!

Vergisi alınan Motorlu Taşıtlar altında kalasıca, tixinç şey!
Ne işiniz var oğlum odamda?
Kertile kertile kertilin e mi?
E.

Ayrıca abi bunların kuyruk bıraktıkları falan da yok. Bildiğin şehir efsanesi o!

Bir arkadaşımız yardımıyla resmen Mythbusters gibi bir olaya girip onlarca kertenkele yakalamıştık. (Daha doğrusu onlar yakalamıştı, ben uzaktan seyretmiştim) Demekki av partisi düzenleyip, yakalaması da mümkün canlılar bunlar! İçlerinde 10 cm. kadar olanlar da vardı,daha kısası da, çoook daha uzunu da. Hiç biri de "aman kaçayım, aman kimse beni yakalamasın" diye elini kolunu falan feda edip çok afedersiniz dötü kurtarmaya çalışmadı.

Hatta yakalandıktan sonra artiz artiz dayılandılar, "eee, yakaladın, ne halt edecen şimdi, madalya mı takalım" der gibi dik dik baktılar.
Başka da kayda değer birşey olmadı.

-----------------------------------------

Kedileeeöörrr.

Çok seviyorum onları, bugüne kadar bir yanlışlarını görmedim. 

Malum iş esnasında çıkardıkları sesleri iki sokak öteden duyurmasalar tam efendi hayvanlar diyeceğim ama neyse, cinsel anlamda fazla rahat olmalar benim değil toplumun suçu!

Neyse efendim, özetle ev kedisi olsun, sokak kedisi olsun severiz kendilerini, temsil ettikleri değerlere de saygı duyarız.

Lakin onların da tutarsızlıkları var be abi.

Eve gizlenmiş bir fareyi eliyle koymuş gibi, sanki özel olarak anlaşmışlar gibi bulmaları, elbetteki aradıkları şeyi nerede bulacaklarını iyi bilmelerinden kaynaklanıyor.

Ama gülüm ne işin var senin Yeşil Meram Apartmanlarının en tepesinde?

Resim bulamadım, yoluma da ters düşüyor gidip çekemedim, ama size biraz tarif edeyim; şehrin bir zamanlar, hatta şimdi için bile en yüksek apartmanlarından, tasarım olarak soğuk savaş dönemlerindeki Sovyet hapishanelerine benziyor, yani bir köşesine Kızıl bayrağı dikip tepesine de CCCP diye bir tabela asılsa bildiğin Gominist Moskof şeysi... Hele kapıları falan dazzzzzzzt diye açılıyor, zannedersin yeni mahkum alınacak hapishaneye de içeriden gardiyan geçişi sağlıyor. Yani öyle elini kolunu sallaya sallaya girmek pek mümkün değil. Bir de kuzey ve güney cephelerinde bir uçtaaaaaan bir uca, kesintisiz balkonlar var, her daire kendi balkonunu en fazla paravan kalınlığında bir duvarla eşit olarak ayırmış.

Yok ya işte bariz komün hayatı!

Deli gibi de merkezi bir yer böyle, hani geçtim kedi gibi küçük hayvanları, ben bile oralarda yürümeye korkuyorum birileri üzerimden geçer falan diye...

Orada oturan arkadaşımdan öğrendiğim üzere de "apartmanda hayvan beslemek yasak"

Neyse efendim bu sosyalist kedinin girişi çıkışı imkansız gizli istihbarat binasına sızmasıyla ilgili teorilerden biri ve bence en isabetlisi şu.

Şimdi bu hayvan, ki kendisine hayvan demeye utanıyorum, bildiğin gizli ajan, bu boydan boya uzanan balkonlar sayesinde ileri-geri hareket etme özgürlüğü kazandı; bazı evlerin pencereleri demir parmaklıklıydı ve onlar sayesinde yukarıya tırmanma imkanını da buldu; zaten eski Rus Jimnastikçiler gibi deli manyak bir esnekliğe de sahip olunca...

Valla bravo!

Ben üçüncü kattaki evimin balkonundan aşağıya bakmaya tırsıyorken, metrelerce yüksek düz duvara tırmanabilen bir hayvanı anca takdir ederim.

Lakin sormadan da edemem;

Niye çıktın o çatıya?

Tamam, en başta da söylediğimiz gibi cinsel özgürlükte sınır tanımayan bir nesilsiniz ama çıkılması son derece zor olan bir dama tek başına çıkıp, üstüne de kimse farketmediği için günlerce aç kaldıktan sonra ben ne anladım o cinsellikten, ne anladım o özgürlükten bre kedi...

Hakikaten maksat neydi acaba?

Nirvana'nın orada olduğunu mu düşünüyordu?

Rammstein Endüstriel Metal Sanayii'nin bir şarkısında bahsedildiği üzre sevdiği tarafından, oradan bir gül almak üzere mi görevlendirilmişti?

Sanırım hiçbir zaman öğrenemeyeceğim...

Tek bildiğim tüyleri paçavraya dönmüş, açlıktan kendini kaybetmiş, ne zamandan beri orada olduğu bile bilinmeyen bir kedinin, önüne konulan sütü içmeye bile mecali kalmamış olduğuydu.

Sonradan ayıldı, kendine geldi, bir iki lokma birşey yedi ve çekip gitti.

Taşığıdı ulvi amaç hakkındaki gazetecilerin ısrarlı sorularına herhangi bir yorum yapmadı yüzsüz herif!

-----------------------------------------  

Tabii şimdiye kadar anlattıklarım hep dört ayaklı hayvanların arayışları.

Ayak sayısı azaldıkça hayvanlık kat sayısının arttığını düşünmem için hayli güçlü sebeplerim var.

Mesela iki ayaklı hayvanlar!
----------------------------------------- 

Kanat sahibi olmak sizi mükemmel yapmaz canlarım.

Eğer gözlerinizin arasında burundan çoook daha uzun bir gaga olsaydı ve iki gözünüz arasındaki açı 100 dereceden fazla olsaydı, siz de yanlışlıkla girdiğiniz evden bir türlü çıkamaz, açık pencere dururken hemen yanındaki cama kafanızı vurmaya çalışırdınız.

Mesele bu değil!

Mesele ne kadar hayvan olduğunuzu, haydi daha kibar bir tabirle ne kadar insan olmadığınızı kendinizin bile farketmeyişiniz.

Ben mesela hiç bir zaman rakamları üçlü üçlü gruplandırılmamış telefon numaralarını okuyamadım hayatım boyunca, hani konumuz aramak ya!

Bu yüzden kimi aradığımı veya mesaj attığımı şöyle bir 5-10 kere kontrol eder, yine de yanlış kişiye gidebilme olasılığını düşünerek ona göre davranırım.

----------------------------------------- 

"Yenge annemler size geliyormuş haberiniz olsun"

Bu mesaj kesinlikle bana değildi.
Bir kere biyolojik olarak "yenge" olmam imkansız!
Ama ahlak olarak senin de insan olman imkansız canım.

"Yanlış numara efendim" diye cevap yazdım.
5 saniye ha geçti ha geçmedi ve tekrar mesaj geldi:

"Kmsn be!"

Sessiz harflerini ameliyatla aldırdığını düşündüğüm insan evladı, benim hiç tanımadığım birine, üstelik hiç de öyle bir zorunluluğum olmadığı halde "efendim" demiş olmamın farkına varamayacak kadar kıt biri olmalıydı ki böyle bir cevap yazmıştı.

O zaman aklıma gelseydi kontöre falan acımaz,döşerdim "asıl sen kimsin lan dürzü, bana ne senin yengenden, anandan, bacından" diye ama neyse ki gelmemiş aklıma.

"Afedersiniz ama asıl siz kimsiniz böyle böyle mesaj yazmışsınız" deyiverdim.

Yine kısa bir 5 saniye ve bıl kısaltmalı bir msj:
"Yha prdn no karşmş"

Bol sesli harfli bir cevap yazmak isterdim de işte, dediğim gibi aklıma gelmediydi o zaman, üstüne bir de ben "afedersiniz ama vattırı vızzırı..." dediğimle kalmış oldum, o oldu...

----------------------------------------- 

Bir başka aramaya inanan kişi örneği de tanıdığım (ama artık tanımamazlıktan geldiğim) bir arkadaştan (ama artık eski bir arkadaş) geliyor.

Hatta;
İşte o konuşmanın tam metni!!!

Şok Şok Şok... Filaş Filaş Filaş... Deklanşör Deklanşör Deklanşör...

x: Aramaya inanan (ve artık eski) arkadaşım
s: Syrano'nun S'si


x: syrano'cum selam, nabersin abi?

s: vay, sen beni arar mıydın ya? (gerçekten çok sevinmiştim) iyilik sağlık ne olsun işte, sen napıyorsun?
x: abi dükkandayım dedim ya...
s: ne dükkanı oğlum, ne ara başladın işe?
x: abi bi dur, acil yer lazım bana, olmadı benim baktığım, sizinki olsun.
s: ne yeri?
x: dün dedim ya, olmadı abi o iş. herşeyi çok görüyorlar bana yine.
s: (ha, hı, hö, ne?) abi ne yeri, ne işi, kimi kastediyorsun?
x: yok abi yok, benden istediklerinde hiç ikiletmediydim. hepsi o murat şerefsizi yüzünden. bi dilini tutamıyor.
s: abi hiçbirşey anlayamadım, doğru dürüst bir konuşsana sen!
x: ya bak ileride senin de işin düşer, şu konuştuğumuz işi diyorum. sizinkiler malatyada değil mi oğlum?
s: ne malatyası abi, evden dışarı çıkmıyoruzki biz.
x: illaki güç duruma düşüreceksiniz beni dimi? abinle konuştuğumuzda tamam dediydi ya lan!!
s: oğlum benim abim yokki ne diyorsun sen?

...on saniyelik sessizlik ve telefondan gelen tuş sesleri...


x: abi bak hele, kimseye söyleme tamam mı?

s: oğlum başlayacam şimdi işinizden ha!!! neyi söylemeyecek mişim?
x: abi pardon ya ben öbür syrano'yu arayacaktım, soy adlarınızı kaydetmemişim, 1, 2, diye yazmışım adlarınızı. abi çok özür dilerim ya, yanlış aramışım ben.
s: (dumurlardan dumur beğenmece) aşkolsun abi, asıl işin düşmese sen beni aramayacaktın ha. onu da yanlış aradın yani, gerçekten yazıklar olsun!
x: ya oğlum bi dur bak... ya lütfiyeyle arkadaşlarla toplanıcaz yılbaşı için, bizim evde olmadı da, öbür syrano olur dediydi, ben başka yerlere de bakıcam dediydim, olmayınca tamam o zaman demeye aradıydım, isimleriniz karışmış ya çok özür dilerim...
s: anlaşıldı abi sağol, çok sağol...
x: abi istersen sen de gel...
s: çattttt......

saniyeler içinde gelen mesaj:
abi valla kusura bakma, seni çağıracaktım zaten ben, pardon yaa...

O günden beri çağırmak bir yana, aramak bir yana, yaşadığından bile bir haber almış değilim...

Derdim de değil zaten!
-----------------------------------------

Sabahtan beri kaytan geçerek işi iyice mecaza dökmem bir yana, hakikatende insanın arayacağı, ulaşması zorsa da, hatta ulaşılamasa da bir bulması icap edeni olmalı be sevgili okuyanım, cancağızım!

Mutasavvıf ol Hakk'ı ara, Kapitalist ol sipaliyi ara, aşık ol maşuk ara...

Bulamasan bile ara a canım.

Üstelik bulamayınca da onun aslında olmadığını değil, belki de yanlış yerde aradığını düşün, bir sor kendi kendine...

Bilmem şu az önce yazdıklarım kadar ilgi çekici gelir mi ama ben yaşadığından bile emin olamadığım birini arayıp da buldum 8 sene sonunda.

Bulmamın, aslında hiçbir işe yaramayacağını öğrenmekten başka pek birşey geçmedi elime lâkin!

Belki de Allah buyurdu bana "beni arasaydın beni de bulacaktın; kulumu istedin, kulumu buldun" diye.

Sonuçta bu bile bir kazançtır.

Hiçbirşeyi olmayan biri için, herşeyden değerlidir bu!

-----------------------------------------

Derken bir sinir harbiyle hamam hariç hayatım boyunca her yerde karşıma çıkan hamamböcüsülerinden girip, yanlış kişiye mesaj atan aymazlardan çıkıp, işi teolojiye bağlayarak biraz daha vakit öldürmüş oldum.

Yazılırken gün ışığı gören ender yazılarımdan birini, hatta ilkini de bu aralar nedense alakalı alakasız her yerde kullanmak istediğim konuyla ilgili güzel bir söz ile bitirmek istiyorum:

Askerler palaskalarını yiyebilir, fakat tankların benzine ihtiyacı var.    ~~ Patton


Sevgiyle Kaliningrad
(^_^)

-----------------------------------------

İşte yukarıda bir yerde Kertenkylie ile ilgili verdiğimiz yıldızın (*) diğer ucu:
 Ve ne acıdır ki o Kylie, bu Kylie gibi Kertmiyordu...
Ben her ne kadar daha "more"unu "ask"sam da...