Fala İnanıp, Falsız Kalasıca Kişi

Olay şudur ki dostlar;

Neyin neresine tıkladım veya kimin bir yerine abone oldum bilmiyorum ama bir yerlerden günlük burç yorumları geliyor bana, üstelik 2-3 yıldır falan.

Geçen senenin ortalarına kadar da okumadan siliyordum.

Geçen senenin ortalarında ne mi oldu?
Her dünya vatandaşının fal bakma, burçları alt üst etme sebebi olan o romantik sebep benim de başıma geldi :)

----------------------

Salakça fakat umutlu bir bekleyişle her gün takip eder oldum. İşin ilginci epey de benim ve hoşlandığım dişi kişinin hayatıyla örtüşen şeylerdi hep.
Yok bugün işiniz şöyle olacak, başınız böyle olacak, dişiniz öyle olacak, bir muhabbet arasında ağzını arardım, hakikaten de olmuştur öyle.

Ben zaten her falda çıkabilecek kadar genel, kimsenin falına çıkmayacak kadar da talihsiz bir insan haline geldiğim için ne yazarsa üstüme alınıyorum ama bazen çok spesifik şeyler de çıkartarak aklımı iyice çeliyor.

Artı iş güç kimin umurunda, mevzu aşk :)

Her neyse efendim ben böyle için için yanıyorum kendilerine. Her sabah bir umutla okuyorum ikimizin de falını, o sizin için şöyle düşünüyor, böyle düşünüyor, siz de şöylesiniz böylesiniz vs vs vs...

Diyorum işte salakça ama umutlu bir bekleyiş.

Neyse efendim derken bir gün, bu hanım kişimizin günlük burç yorumunda "Biri hakkındaki duygularınızı bastırmaya çalışıyorsunuz, bunun sebebi ona uzun süredir arkadaş gözüyle bakarken son zamanlarda hoşlanmaya başlamanız olabilir. Siz bir suç işlemiyorsunuz, kendinizi aşkın kollarına bırakın, ha bir de bugün sitemize bağış yaparsanız size Ege adası hediye ediyoruz" yazıyordu.

Tamam, tamam Ege adası falan hediye etmiyorlardı, hemen umutlanmayın, ama diğer kısmısı kelimesi kelimesine böyleydi.

Şimdi efendim tahmin edeceğiniz üzere güzel bi hareketlenme oldu bende.

Üstüne benim falda da "Sizi eskisinden daha farklı görmeye başladı ve bir işaret bekliyor olabilir, kendinizi açık bir dille ifade etmelisiniz" yazınca dedim tamam, Mars'tır, Venüs'tür, Merkür'dür falan tam denk geldi bunlar nihayet...
Bir yanımla neden böyle kıytırık şeylerle vakit öldürdüğümü, hepsinin baştan sona bir saçmalık olduğunu ne kadar da iyi bildiğimi getirdim aklıma.

Öbür yanımla da ama işte bak şu çıktı, bu çıktı, hatta o da çıktı, ya zaten kozmik enerji falan filan bunlar var yaaaaaa... diye halen nasıl kurduğuma inanamadığım bir cümle kurdum.

Böyle bir süre iki yanımla da simgesel babalanmalar yaşadıktan sonra, kıçımı kırıp oturmaya, aklımı başımı almaya, aklım olmadığını hatırlayınca da gidip F.E.A.R.'daki Alma Wade'e beslediğim erotik ve nevrotik hislerimi geliştirmeye devam etme kararı aldım.

----------------------

Şimdi ciciş ciciş aşk hikayesi anlatmaya başlamışken böyle Fransız filmlerindeki gibi kopuk bir son olmaz, o yüzden vurucu bitirişi de yapiim.

Hani dedim ya aman şöyle tuttu, böyle çıktı felan.

Bir de bu aralar uzun süre arkadaş gözüyle baktığı birinden hoşlanmaya başlamalar vs...

Evet, doğruymuş.
Gerçekten de o günlerde uzun süre arkadaş gözüyle baktığı birinden hoşlanmaya başlamış ve duygularını bastırmaya çalışıyormuş.

Yani fal tutmuş!

Tek sorun,
O falda çıkan kişi ben değilmişim, bir başka arkadaşıymış.

----------------------

Aslında ufacık bir sorun daha var.
Az yukarıda adını zikrettiğim, kendisine erotik ve nevrotik hisler beslediğim, F.E.A.R. adlı oyundaki Alma Wade kişisi de insan değilmiş meğerse, ölüymüş, gördüğümüz şey onun hayaletiymiş.

----------------------

Yaa işte efendiciklerim, böyleyken böyle.
Aşk yarı yolda kaldı neyleyim, korkmuyorum ben buyum böyleyim, zambır zambır zam...

Biliyorum yandı gemiler, üççüz beşşüz üççüz beşşüz...

Sevgiyle kalasıcalar sizi.
(^_^)

----------------------
Ahh ahh.. Keşke bana da üç vakte kadar dört ama nerdeee!

Oradaydım

Yok yok, ben değildim.

Ben o zamanlar portakalda vitamin bile değildim.

Hatta Sarkozy bile Berlin duvarı yıkılırken orada olabilirdi, fakat gerçekten ben orada değildim.

Nerede mi?

--------------------------

Feyhaman Duran adını duymama ihtimaliniz var mıdır?

Genellikle okullarımızda gördüğümüz, meşhur Atatürk tablolarının tamamınına yakını onun elinden çıkmış iken, o tabloların altında da şahsen benim zamanında Feykaman mı yazıyor Feyhaman mı okuyamadığım bir el yazısıyla imzası varken duymamak biraz zor.

Amma ve lakin Atatürk tabloları yapmaktan başka bir icraatı var mıdır biliyor muyuz?
Haayaaaaaaağğğrrr...
 
Pekiiiiğğğ,
Fausto Zonaro?
Çizgiroman kahramanı Zorro ile Goethe'nin (Göte) Faust romanının karışımı gibi gelen bu ada bir aşinalığınız var mı?

İsmini duymamış olabilirsiniz, hatta amcanın ne iş yaptığını, hatta ve hatta amca mı teyze mi olduğunu bile bilmiyor olabilirsiniz.

Fakat onunla ilgili hiç birşey görmediğinizi söylerseniz ilkokul öğretmeniniz kulağınızı kütlete kütlete çeker, iyi düşünün.

Kurtlar Vadisi dizisi sayesinde Benjamin Constant'ın bol kasvetli İstanbul'un Fethi tablosuyla müşerref olmadan önce, Fausto Zonaro'nun bol şenlikli İstanbul'un Fethi tablosunu görmeyen bir tane Türkiyeli var mıdır acaba?

Amma ve lakin İstanbul'un Fethini resmetmekten başka bir icraatı var mıdır biliyor muyuz?
Tıbikide haayaaaaaaağğğrrr...

--------------------------

Neyse efendim,
Boynumdaki fuları artistlik bir hareketle savurup tüm o entellektüel benliğimle size san'at ve kültür konusundaki birikimlerimi daha sonra anlatırım.

Asıl maksadım size "Orada Olan Adam"ı göstermek.

Şimdi efendim Queen of the Damned filminde (Dikkat! Filmin sonunda katilin evin uşağı olduğunu söyleyeceğim) antik çağları görmüş geçirmiş ve 2000'li yıllara ulaşmış bir vampir, kendisini, ressamlara verdiği pozlarla ele vermişti.

Önce bir kilise mozaiğinde yer almış, birkaç yüzyıl sonra bir rönesans sanatçısına poz vermiş, bir yüzyıl sonra başka bir ünlü ressamın yeni sanat eserlerinde yer almış, derken bir post-modern tablo ile daha günümüzdeki yerini almış ve böylece bir sanat tarihçisinin kendisini yakalamasına sebep olmuş.

İşte ben de bugün, vampir midir değil midir bilemem ama birkaç yüzyılda bir tablolara model olan bir şahsı yakalamış olmanın sevincini sizlerle paylaşmak istiyorum.

--------------------------

Yıl 1453.
Osmanlı Padişahı II. Mehmed gözünü Doğu Roma'nın kalbine dikmiş. Komutanlarına emirler yağdırıyor.
Etrafında ülkenin her yerinden toplanıp gelmiş binlerce asker var.



Ancak o askerlerden özellikle bir tanesi diğerlerinden daha farklı, sürekli Fatih'in yanında.



Savaş bitti.
Constantinople düştü.
II. Mehmed, Fatih ünvanı ile şehre girdi.



Gizemli yabancı halen orada. 

--------------------------

Fatih fethiyle ilgilenedursun... 

Caferiler, her sene olduğu gibi yine Muharrem ayının 10. gününde, Hicrî 61 yılında Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in yasını tutuyor, dualar ediyor, ağıtlar yakıyorlar.

Bazen içten ve sessiz,

Bazen haykırarak, hatta kendilerini zincirleyerek, bıçaklayarak...

Ve anma törenini yöneten din adamı, yine bu gizemli yabancı.


--------------------------

Aradan bir 400 yıl daha geçiyor fakat bu gizemli yabancı yine objektiflerimize... Yani tuvallerimize yakalanıyor.



1897 yılında Osmanlılar, Yunan ordusuyla Dömeke'de çarpışırken Türk taraflarında bir asker dikkat çekiyor.


--------------------------

Gün geçmiyor ki bu arkadaş olmadık bir yerde daha karşımıza çıkmasın. 

Ertuğrul Gazi tarafından gelecekte Osmanlı ordusunun ilk üyeleri sayılacak askerlerden oluşturulan bir alay, "Ertuğrul Alayı", II. Abdülhamid'in isteği üzerine halkta güven, itibar ve coşku uyandırmak üzere, her hafta cuma günü Galata köprüsü üzerinde geçit töreni yapmaya başlamıştı.



Askerler arasında bir tanesi, önde giden paşasından bir emir alırken görülüyor. Tahmin edin kim!
 

--------------------------

Kendisini illaki birilerinin arasına saklanarak, oradan buradan ce eee diye çıkarak değil, bizatihi gördüğümüz anlar da var tabii...

Hatta:

--------------------------

Peki bu adam kim? Yeazzzz sonra...

Ne diyecek? Yeaazzz sonraaaa...

Konuşulmayanlar konuşulacak, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Hepsi ve daha fazlası....
Yeeaaazzzz sonrraaaaaa!

Bireysel Kişi Magazin Servisi muhabiriniz bendeniz Syrano, azıcık yukarılarda Fausto Zonaro adını zikretmiş idim.

Hem zat-ı muhretem 1929'da müteveffa olduğundan dolayı kendileriyle tanış olmamız pek mümkün olmadığı için, hem de zaten çok da tın olduğu için, hakkında pek fazla malumatımız yok idi.

Zaten İstanbul'un Fethi tablosunu yapmamış olsaydı, orada da Fatih'i güzel göstermemiş olsaydı çoktan basmıştık küfrü, çoktan yemiştik sanatını, çoktan düz gitmiştik kendisine.

İşte efendim,
O tablolardaki gizemli yabancı daaaaaa....
Nacizane kendileri oluyor :)

Pek alışık olmadığımız bir "imza" şekli.
Ama aynı zamanda da çok etkili!

Yani mesela şimdi herhangi bir yazıyı kopyalayıp altına kendi imzamızı şeettirip, muhtelif yerlere yapıştırsak kim bilebilir?

Orhan Veli'nin "ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" dizesi üzerinde yaklaşık 2198413654964 tane hak iddia eden şair vardır işte bu yüzden.

Yada amatör sanatçılar tarafından yapılmış çalışmalar.
Bir tarafına "Painted by joker_face", "thePeSiMiSt_Boy", "choq $heqer_qısss" imzasını yapıştırarak ne kadar da orijinal işler çıkartıyorlar bir bilseniz.

Mesela ben Noel Dayı bir Berk Tokay işi zannediyordum, oysaki "cCcKomikReyis_69cCc" nickli bir arkadaşın vallahi billahi kendi çalışmasıymış o. 12 yaşında biri için ne büyük bir yetenek!

Ama kimse Zonaro'nun tablolarını kendine mal edemez işte. Bir ihtimal "o resimdeki kişi benim 7. göbekten kayınçom" derse, siz de "naahhh" diyerek acı gerçeği önüne serebilirsiniz.

--------------------------

Eveeet, birazcık daha magazin.
Fausto amca 1854'te İtalya'da doğmuş kendi halinde bir ressamken, yine kendisi gibi bir sanatçı olan Elisabeth Pante adlı bir hanfendiyle izdivaç ederek, o dönemlerde aşırı revaçta olan orientalism akımından etkilenerek İstanbul'da yaşamaya karar vermişler.

Zamanla da o dönemde, evet, o dönemde bile var olan sosyete arasında, güzel çalışmaları ile tanınmaya başlamışlar.

Zonaro'nun İstanbul malikanesi, ben Fausto Efendi, buyrun?

Emmimgil, kariyerinin patlamasını, Ertuğrul Süvari Alayları adlı tablosuyla yaşamış. Tablosu o kadar beğenilmiş ki, bu beğeniler uçan kuştan bile haberi olan II. Abdülhamid ağabeyin de kulağına gitmiş ve Abdül ağabey tabloyu ilk görüşte beğenmekle kalmamış, Fausto'nun "Abdülcüğüm gel senin de cakalısından bi resmini şaaptırayım" teklifine de tav olmuş.

Kendisi de beğendiğine göre demekki gerçekleri yansıtan bir tablo.
Peki ama, Abdülhamid'in bu kadar çökmüş, bu kadar bezgin,
bu kadar yorgun gözüktüğü başka bir resmi daha var mıdır acaba?
Şu an gözümde o, dünyanın en dertli lideri...

Ardından "Ressam-ı Hazret-i Şehriyari" ünvanı ile taltif edilmiş, yani saray ressamı olmuş.

"İstanbul'un Fethi" tablosu ile de kariyerinin zirvesini yapmış, değme ressamların fırçasını kırmış, tüm eleştirmenlerin dikkatini üzerine çekmiş.

 
Erkek adam kendi boyasını da, kendi tuvalini de kendisi hazırlar,
hatta eşine çocuğuna da mesleğinin sırlarını öğretir.


Hatta aynı erkek adam, kendi tablosunu yaparkenki tablosunu bile yapar!
Bitmiş halini az yukarıda verdiğim,
L'Iman - İman adlı tablosunu yaparken yapılmış tablosu.
Not: Şu iki cümleyi tek seferde okuyup anlayana
bu cümleyi yazarken yapılmış bir tablomu hediye edeceğim, söz.


Her devirde olduğu gibi o devirde de kraldan çok kralcılar sayesinde yoluna taş konulmuş tabii...
Örneğin, yine Galata Köprüsü üzerindeki geçit törenleri ile ilgili yaptığı bir çalışmasında bir eleştirmenden "Aman Faustiş ne yaptın sen, bak bizim padişah halktan kopuk biri olmalı, onun gerçeği görmemesi lazım, halkın durumunu bilmemesi lazım, sil hemen o çıplak ayaklı çocukları ve yırtık pırtık giyinen çingeneleri. Biz padişahın aklını çelmek için mabadımızı yırtıyoruz, lüften, piliiiz falan yaane" yorumunu alınca, tablonun ikincisini yapmak zorunda kalmış.

Milletçe, bir yerlerde hareketlenme olduğunda
izleyici olarak toplaşma alışkanlığımız
o yıllardan beri varmış anlaşılan.

Derken yine birgün, secde halindeki müslümanlardan etkilenerek bir tablo yapmış, bu sefer de başka bir eleştirmen yardırmış: "Zinhaaaar, haşaaaaa, estauzubillaaahhh... Hiç öyle namaz kılınır mı, iftitah tekbirini kısa tutmuşsun, kıyamda fazla adam çizmişsin, ayakkabıları yanlış yere koymuşsun, Jean-Léon'un Namaz tablosundan bile daha kötü olmuş. Bu tabloyu bir müslüman görse seni linç eder, recmeder, mahfeder vallahülaziym" diyerek Fausto'nun o tabloyu yakmasına sebep olmuş.


Namaz tablosu için çalışmalar yaptığı sırada bir camide.
O tablonun neye benzediğini asla öğrenemeyeceğiz...


Veee her güzel şeyin, içine edilmek suretiyle kötü sonlara ulaştırılması adetince, 31 Mart Ayaklanması ile tahttan indirilen II. Abdülhamid yanında onun hizmetlilerinin de tasfiyesi gerçekleştirildiği için, Fausto Zonaro da saraydan kibarca "kovulmuş".

 
"10 Muharrem" tablosu için kıyafet çalışmaları yaptığı sırada.
Ayrıca "bizden daha çok biz" olabilen Avrupalılara bayılıyorum.
Şu sakallı amcanın bir mevlevi dervişi olmadığını,
adının da mesela Hacı Ubeydullah Çelebi olmadığını kim söyleyebilirdi,
eğer işin aslı bilinmeseydi?


Durmam gayrı bu ellerde diyen ZonZon da tası tarağı toplayarak ülkesine dönmüş, kalbinin 3/4'ünü İstanbul'da bırakmak suretiyle...

--------------------------

Böyle iken böyle işte sevgili okurcusulaaar...
Onlar erememiş muradına, kimse de çıkamamış tahtına. Zaten padişahı da indirmişler o tahttan, ona da yâr olmamış.

İlk defa birkaç yıl önce, İstanbul'un Fethi tablosu ile Fatih'in denizde enginleri gösteren tablosunda farkettiğim o aynı yeniçeri kişisi, kendini örnekleye örnekleye buralara kadar vardı.

Benim gibi çok işe yarayan, cümle alemin derdine çözüm olan biri için bunlar olağan şeyler zaten. Hem yarın askerde bunları soracaklar, "Syranoooo söyle bakiim Ertuğrul alaylarındaki o eleman kaçıncı elemandı, rütbesi neydi" diyecekler, biliyorum.

Fakat ne yapayım işte seviyorum. Sanki o resimleri kendim yapmış, o şarkıları kendim söylemiş gibi seviyorum.

Siz de sevin anacım, sevin ve sevdirin.
Her zaman olduğu gibi yine,
Sevgiyle kalın.
(^_^)

--------------------------

 Gülümseyin çocuklar, Zonaro'nun tablosuna çıktınız!