Yoksa Bu Yeni Bir Doğuş mu?

Sürekli büyüyorum efendim, durduramıyoruz.

Bir cisim yaklaşıyor efendim, tanımlayamıyoruz.

Zaman akıp gidiyor efendim, anlamlandıramıyoruz...

----------------

24 yaşına gelmişim hiç çaktırmadan.
Neden bilmiyorum, her fırsatta söylüyorum belki birileri bir anlam çıkartır da beni aydınlatır diye ama o da olmadı henüz; yahu korkuyorum ben!

Bir zamanlar en acilinden 23 yaşıma gelmek isterken, şimdi 24'e geçtiğim için gayet tırsıyorum.

25 ise en korktuğum yaş oldu.
Önümdeki bu son 365 günün her dakikasında korkudan, panikten, "herşey için çok geç artık, hayat bitti dünya sona erdi" endişesinden tir tir titreyecek gibiyim.

Neden bilmiyorum ama artık büyümek istemiyorum.
Keşke zaman dursa artık, her gün bugün olsa, yarın olmasa artık, zaman geçmese, sadece hayat geçse.

----------------
Bu esnada ne oldu canlarım?

* Epey insan tanıdım, onlar hakkında da çok fazla yeni şey öğrendim. Daha önce hiç olmadığı kadar. Onlardan bazıları arkadaşlığa, hatta aşka bakış açımı değiştirdi, bazıları yepyeni bir açı kazandırdı. Hele biri o açının bizatihi kendisi oldu, ne var ki asla bilemeyeceğiz o açı benimle kesişseydi kim bilir neler olurdu :)

* Küçük şeylerle mutlu olma kasımı epey bir geliştirdiğimi söyleyebilirim. Nohut oda bakla sofa'dan mercimek oda pirinç sofa'ya, oradan da mikroskobik oda nanometrik sofaya geçtiğimi düşünüyorum. Sevginin nelere kadir olduğunu gördüm, mucizelerine şahit oldum, ondan bu kadar emin konuşabiliyorum.

* Üstelik sadece küçük şeylerle değil, başkalarının mutluluklarıyla da mutlu olmak mümkünmüş. Mutluluk gerçekten de paylaşıldıkça artan bir elmaymış. Hasetlik etmek sadece elma kurtlarına düşermiş.

* Umutsuz, kötümser, dünyası başına yıkılmış, herşeyde kötülük arayan şahıs imajına bürünme çabalarım meyvesini verdi. 23. yaşım en çok umut beslediğim, ileride güzel şeylerin olacağı inancını en çok yaşadığım, yeni ve mutlu bir dünya kurma isteğimi en çok dile getirdiğim yaş oldu. Demek ki bazen sağ gösterip sol sallamak gerekiyormuş.

* İnsanın canını en çok da, zamanında söylenemeyen şeyler, içte kalan ukdeler acıtıyormuş. 3 yıldır sürekli aynı rüyaları görmek, her rüyada o konuşamadığınız kişiyle tekrar buluşup konuşmaya çalışmak, bazen onun sizi dinlemesi, çoğunlukla da dinlemeden çekip gitmesi ve sizin yine öyle kalakalmanız psikolojik bir işkenceymiş.

* Aynı şekilde içinizdeki keşkeler de sadece sizin yaptıklarınız veya yapmadıklarınız yüzünden doğmuyormuş. Sizin kontrolünüz yada alakanız dışında gelişen keşkeler de oluyormuş ve üstelik bunlara karşı yapabileceğiniz birşey olmadığı için, verdikleri acı daha da artıyormuş. 

* Şu dünyadaki en güzel şey anlayışmış, anlaşılmakmış canlarım. O olunca tüm güzel şeyler peşinden geliyor, olmayınca eninde sonunda bir yerden fire veriyormuş.

* Herşey yenilenirmiş, hayat geri gelirmiş, arkadaşlar geri gelirmiş, aaaaa aaaaaaşşşk, aaaaa aaaaaaşşşk, geri geliiiiirmiş...



Başkaaaaa...

* Kilolar düşünce gücüyle kurtulabileceğimiz şeyler değildir ve sadece istemek yetmez. Hatta bu gibi durumlarda hatırı sayılır bir artış bile gözlenebilir aksi gibi.

* Müzik sadece ruhun gıdası değil, obezitesinin de sebebidir, bir manyaklık başlangıcıdır, bir sağırlık belirtecidir, bir uyuşturucu türüdür.

* Hayatımda ilk defa yüzümde sivilce çıktı. Sanırım ergenliğe adım attım. Noel babanınkilerden hallice bir sakal yapısına sahip olmakla birlikte sivilce denen şey neden bu kadar zaman bekledi çıkmak için, bilmiyorum.

* Hazır saç sakal demişken. Bebekken sarışındım, birkaç yıl öncesine kadar esmerşindim, şimdi grişinim. Saçlarım Rinso kullanmışcasına ağardı. Kızıl olan sakallarım beyaz, siyah ve kahverengi arasında gidip geliyor bir türlü karar veremediler. Eee böyle maymuna böyle kıl işte!

* Ha bir de, uzun saç bana kesinlikle yakışmıyor. Haydar Dümen'e, Justin Bieber'a, hatta Mahatma Gandhi'ye bile yakışıyor olabilir ama uzun saçın asla yakışmayacağı bir erkek varsa o da benim.

* Ağızla leblebi, fındık fıstık yakalama, çay bardaklarını kırılmayacak şekilde düşürme,aniden uçuşan kağıtları tek tek havada yakalama yeteneklerim tavan yaptı. Galiba yetenek bizim.

* Son bir yılda yaklaşık 32165498741 kere hastalandım, bir tarafımı çarptım, burnum kanadı, dişim kırıldı, midem bozuldu, şaftım kaydı, kayışım koptu... Benzerlerim arasındaki en narin hurma kütüğü benim sanırım.

* Çekmeyi planladığım ve akabinde vazgeçtiğim bir milyonuncu kısa film projeme ulaşmama az, çok az, çok çok az kaldı. Azimliyim, dünyanın en maymun iştahlı film yapımcısı ben olacağım.

* Evden çıkmadan yaşamak çok güzel. Öyle "yaa çıkayım çıkmasına ama kiminle çıkayım, ne yapayım, ne edeyim, kimsem yok ki" dediğimde bir taraftan da "evden çıkmak istemiyorum, dışarıdan nefret ediyorum, mümkün olsa ömrümü bu dört duvar arasından çıkmadan geçirirdim" demek istiyorum fakat size çaktırmıyorum. Bu kararımda da en azından şimdilik ısrarcıyım. Ha ama çıkartana bağlı muhakkak ki :)

----------------

Bu kadarcık mı şimdi bu 23'ün bana getirdikleri veya götürdükleri, bilmiyorum. Belki o kadar fazladır ki hiç anlayamadan geçip gitmişlerdir, belki de bunlar bile ıkına sıkına hatrıma gelebilenlerdir.

Bilemiycüüm.

Lakin gerekli mercilerden dilerim, inşallah bundan çok daha güzel, çok daha sevgi dolu, hayat dolu, arkadaş, eş dost dolu, yeni bir yaşa bu vesileyle başlamışımdır.

Dünyadaki 24 yaşına giren tek elemandan, siz sevgili okuyuşkanlarına sevgiler, saygılar, hürmetler efenim.

Her nerede yaşartılıyor ve yaşattırılıyordurumuşsanız.
Sevgiyle kalın (^_^)

----------------

 Merhaba, ben her doğum gününde suratına pasta geçirilmek suretiyle
çevresini güldüren o komik adamım.
Lakin insanlar buna neden güler veya o yanan mumlar yüze, ağıza, buruna girmez mi,
değdikleri yeri hafif de olsa yakmaz mı, bunu hiç bilmiyorum.
Teşekkürler...

Ayol Nereden Çıktı Bu Ayaklanmalar?

Syrano'nuz açıklasın size canlarım.
Ömür billah ilk siyasi demecimi vereyim de bireysel kişiliğim tavan yapsın, sizi de elim değmişken bir aydınlatayım.

Türkiye'ye Atatürk geldi ve eski yönetimi feshetti. İnönü onun, Ecevit İnönü'nün, Baykal Ecevit ve arada da iki kişinin, Kılıçdaroğlu Baykal'ın başını yedi.

Rusya'ya Lenin geldi ve eski yönetimi feshetti. Stalin onun, Kruşçev Stalin'in, Brejnev Kruşçev'in, Gorbaçov topunun başını yedi.

İran'a Humeyni geldi ve eski yönetimi feshetti. İlk cumhurbaşkanı olan Beni Sadr 'ın başını Ali Recai yedi, onun başını Hamaney, onun başını Rafsancani, onun başını Hatemi, hepsi ve daha fazlasının başını Ahmedinejad yedi.

Mısır'a Abdünnasır geldi ve eski yönetimi feshetti. General Necip ve Nasır birbirilerinin başını yediler, Enver Sedat hepsinin, Hüsnü Mübarek de Enver Sedat'ın başını yedi...

Libya'da İtalyanlar vardı. Senusiler İtalyanların başını yedi, I. İdris Senusilerin, Muammer Kaddafi herkesin başını yedi.

Yemen üç kere Kuzey-Güney olarak ayrıldı. 1990'daki son birleşmeden beri devlet başkanı Ali Abdullah Saleh.


Bu listedeki dört beş kişi dışında hepsi asker.
Herkes sosyalist veya sosyal demokrat çizgide olduğunu söylüyor.
Partilerindeki ortak isim "Halk". Halk, Halkın, Halkçı...
Hepsi de tek parti iktidarından yana oldu.
Hiçbiri devrim veya darbe olmaksızın tek başına iktidara gelemedi...
Hepsi yeri geldi gençliğin sokağa dökülmesini teşvik etti, yeri geldi öğrenci hareketlerini kullandı, yeri geldi o öğrenci hareketlerini kendileri çıkarttı.

Ve tüm bunlar "Cumhuriyet" adı altındaki ülkelerde gerçekleşti!

Sizce de artık herşey yeterince açık değil mi?


Halen Şirinleri göremediniz mi?


O halde şimdi birazcık daha düşünelim bu ayaklanmaların sebeplerini, bir de bu "birilerinin başını yiyerek yerine geçme" ve "halka rağmen, halk için" siyasetinin daha nereye kadar gideceğini!

--------------------------

Vallahülazim isyan ederiiiiik.
Vaa mı bize yan bakan, heee?

Rasyonel Düşüncenin Altın Çağı

Bazen tek düze ve direkt hayat kadar güzeli yoktur sevgili bayanlar ve baymayanlar.

Rasyonel, tarafsız, gerçekçi bir hayat.

Romantizm maskesi altında kendini kıvrandırmaya veya insanların yüzüne gülüp arkalarından kuyu kazmaya uğraşmaktansa en iyisi herşeyi aşırı rasyonel, aşırı direkt ve aşırı doğru olarak ifade etmek, neden kötü olsun ki hem?

Biliyorum bugüne kadar hiç tecrübe edilmedi, büyük ihtimal asla da edilmeyecek ama, hani diyorum hayat böyle olsa daha mı güzel olurdu?

-------------------- 

Mesela

Çok çirkin ve aptalsın, keşke ölsen!

Bu son derece net, niyetini hasmına açık açık ileten temenni Mary Kate & Ashley Olsen kızkardeşlerin oynadığı, ülkemizde Bizim Ev adıyla gösterilmiş Full House dizisinden geldi, kendilerine çok teşekkür ederiz.


Bir diğer, kendini mükemmel biçimde ifade eden cümle ise Turkish Music adlı siteden geliyor, Ortadoğu ve Balkanları kasıp kavuruyor ve dünyamıza yepisyeni bir kavram kazandırıyor:

"...
Bu sayfadaki yazıların hepsini okudum ve Mahmut, sen haksızsın! Seni kınıyorum sana laflar hazırladım:"

Hayatımda bundan daha üslup sahibi olan, bundan daha tarzı, kişiliği olan, bundan daha rasyonel bir öfkelenme ve hakaretler sıralamaya başlama cümlesi duymadım, duyamam, duyulumaz, duyulabilemez!!!

Nasıl bir öfkedir, nasıl bir hınçtır, nasıl bir içsel dalgalanmadır bu Ya Rab!!! 

Hele o ardından gelen galiz küfürler, o iğrençlikte sınır tanımama, o argonun kitabını yeniden yazma!..

Bir de tabii Syrano dilinden olanları var bunların, lakin bu ikisini yazmadan geçmek istemedim, onlar Rasyonel görüşte iki değerli kilometre taşı olarak parlayacaklardır, ustalara saygı, respect...

--------------------


- Merhaba seni seviyorum.
- Merhaba ben de; hadi sevgili olalım.
- Hay hay hemen olalım.


- Merhaba sana olan sevgim bitti, artık çok itici geliyorsun.
- Merhaba, ben de öyle düşünüyorum; hadi efendi efendi ayrılalım.
- Hay hay hemen ayrılalım.


- Arkadaşlar size karşı samimi gözüküyorum ama aslında çoğunuzu çekemiyorum. Mesela Murtaza sen, aksanın çok çirkin, şemsiye ve güneşsiz diyemiyorsun. Sonra sen Berkaytunç, ter kokuyorsun çok feci. Nuşirevan sen de iki lafından birinde sevgililerinden söz ediyorsun ve buna tahammül edemiyorum.
- Hmm... Seni anlıyoruz. Bu konuda ne yapmamızı dilerdin?
- Aranızda bulunmak istemiyorum.
- Eh peki madem, haydi hoşçakal.
- Güle güle arkadaşlar, kendinize iyi bakın.


- Patron, zor durumdaydım ve siz de maaşıma zam yapacak değildiniz. Bu yüzden kasadan 10.000$ çaldım, yerine de asla koyamam.
- Sorun değil, polisi arayım mı, yoksa bodrumda tartaklayım mı?
- Siz bilirsiniz ama ben polisi aradım zaten, yorulmanıza gerek yok yani.
- Oldu o zaman kardeşim, haydi Allah kurtarsın...
- Sağolun.


- Efendim iyi günler, ben şerefsizim.
- Ooo çok memnuniyetsiz olduk, buyrun geçin şöyle.
- Teşekkür ederim. Efendim ben genellikle tanıdıklarımı, kendilerinin olmadığı yerde çekiştirir ve fesat sokarım. Baktım pabuç pahalı o zaman da satarım.
- Aaa... Neden acaba?
- Bilmiyorum fakat bunu yapmak beni acayip tatmin ediyor.
- O zaman sizin yanınızda fazla bulunmazsak gücenmeyin.
- Ya ne demek, rica ederim. Ben de sadece çıkarım olduğu sürece sizin yanınızda bulunacağım zaten, anlayışla karşılarım yani.
- Hah, tamam o zaman.


- Reis bişey sorucam biz niye dağa çıktık?
- E oğlum dedik ya, devlete karşıyız fakat uzlaşamadık, neticede soluğu silahlı çatışmada aldık.
- İyi de reis, sen de biz de sessiz sakin adamlarız, evimiz barkımız, işimiz gücümüz yerindeydi, ne alıp veremediğimiz olacak ki devletle?
- Harbi lan, hiç düşünmediydim. Dur bi sorayım karargaha...
- Sor valla.
- Hişşş, karargah lan. Hacı biz niye dağa çıktık oğlum?
- Yoldaş Kör Kurşun, emellerimizi sorgulamak için iyi bir zaman değil. Fakat şunu bil ki biz halkımızın özgürlüğü için silahlı mücadeleye başladık, yaşasın devrim!
- E iyi de biz zaten özgürüz, kimsenin bize dokunduğu yok ki?
- Yoldaş Kör Kurşun, bu konuyu konseyimize sormalıyım, beklemede kal...  Alo alo, sayın reisim, ben Yılmaz Kartal, size ideolojimiz hakkında birşey sormak istiyorum. Neden silahlı mücadeleye girdik?
- Yoldaş Yılmaz Kartal. Emellerimizi sorgulamak için hiç de iyi bir zaman değil. Fakat direnişimize olan inançlarınızı güçlendirmek için bu meseleyi başkanımıza soracağım beklemede kalın... Başkanım ben Keleşli Reis, size bir sorum olacaktı...

- Abi fatura yatıracağım, para lazım.
- E al işte o kenara ayırdıklarımızdan.
- O para bitti ama.
- Anaaa... Ya nasıl biter daha iki gün önce saydım, hiç alışveriş falan da yapmadık.
- Abi gece sen uyurken ben o paraları aldım, alemlere aktım.
- Demeeeee!!!
- Sonra biradır, voktadır, şişelerin dibine vurdum.
- Yapmaaaa!!!!!
- Kalan paranın dörtte üçünü manitayla yedik, dörtte birini de taksiciye verdim, cevap, sonuç sıfır te le.
- Abi o paraları babam yolluyordu bana.
- Biliyorum, bu sebeple anlatıyorum sana bunları.
- Yaaa... Neyse bir daha yapma böyle lütfen.
- Sana burada söz veriyorum ama ilk fırsatta yan çizebilirim, haberin olsun.
- Teşekkür ederim dostum önceden beni bilgilendirdiğin için.


- Akşam çöpleri atacaksın değil mi?
- Evet.
- Ama iki haftadır evet diyorsun. Ev Çernobil'e döndü pislikten yeter artık yaaa...
- O pis torbalara dokunmak istemediğimi veya sırf tembellikten kılımı kıpırdatmak istemediğimi söyleseydim tepkin ne olacaktı?
- O çöpleri teker teker yedirecektim sana.
- Geri dönüşüm fikrinden mi?
- Hayır bu üşengeçliğin yüzünden senden nefret ettiğim için.
- Sinirlenince hiç de güzel olmuyorsun, boyun damarların şişiyor ve lavabo hortumu gibi gözüküyor.
- Böyle nasıl?
- Lütfen o baltayı sakince yere bırak ve bana bir kahve yap.


- Memur bey, kırmızı ışıkta zönk diye durmak suretiyle arkamdaki zavallı beyefendinin bana bodoslama dalmasına sebep oldum fakat sinirim o kadar bozuldu ki tüm suçu ona atmak istiyorum.
- Beyefendi, hanımı duydunuz. Ne diyorsunuz?
- Valla memur bey iki saattir gündüz vakti demeyip uzunları yakarak takip ediyorum hanımefendiyi. Ne yapayım, arabası çok hoşuma gitti ve onunla yakınlık kurmak istedim. Zavallı kadıncağızın dikkati tacizim yüzünden dağıldı ve kırmızı ışığı geç farkedip aniden fren yapmak zorunda kaldı. Hata bendedir yani.
- Eee, şimdi ben kime ceza yazacağım kardeşim?
- Kimse yazmayın memur bey, ben şikayetçi değilim ki hem. Neticede hayatta hoş tesadüflere inanan biriyim ve bu kaza romantik bir başlangıca sebep olabilir.
- Aynen memur bey, siz ikileyin bir zahmet.
- 42-80 Merkez, beni bir daha öyle zırt pırt kazalara yollamayın merkez, millet kazalardan aşklara bağlıyor ben daha bu maaşla bir de ev kurmaya çalışıyorum merkez, reva mı lan bu bana merkez, ahh ulan merkez ahhh...


- Hanımefendi iyi günler, görsel olarak şahane ve aşırı derecede çekicisiniz.
- Teşekkür ederim fakat bana sarkıntılık etmekte olduğunuzu düşünüyorum.
- Evet, kesinlikle bu maksatla size yanaşıyorum.
- Sağolun. Defolursanız çok sevineceğim.
- Memnuniyetle.
- İyi günler.
- İyi günler...


- Hanımefendi iyi günler, görsel olarak şahane ve aşırı derecede çekicisiniz.
- Teşekkür ederim fakat hali hazırda bir erkek arkadaşım var .
- Bunu öğrenmek kalbimi kırdığı kadar şiddet duygularımı da kabarttı.
- Ne yapmayı düşünüyorsunuz.
- Erkek arkadaşınızı öldürmek şu an çok hoşuma giderdi.
- Sağ dizinde yarası vardır, oraya bir tekme atarsanız gerisi kolay olur.
- Bilgi için teşekkür ederim, ben şöyle bir gidip erkek arkadaşınızın hayatına kastedip geleyim.


- Baba, elektrik faturası geldi fakat ben onu sakladım.
- Aferim dürüst oğluma, kaç lira geldi ki sakladın?
- Tutarı okuyamıyorum çünkü matematikte henüz 16 basamaklı sayılara gelmedik baba.
- Benim sevgili oğlum, hay seni doğuran anayı demek istemiyorum, zira sen yine böyle bir sinir anının sonucusun. O yüzden en iyisi sen git, bir bardak soğuk su getir bana.
- Getiremem babacağım çünkü sular da kesik.
- Benim dertsiz başıma dert oğlum, DSİ'ye de sövmek istemiyorum çünkü bu işte senin bir parmağın olduğu kanaatindeyim.
- Doğru bildiniz babacığım. Yalnız su faturasının tutarını benim parmak hesabım bile karşılayamıyor.
- Çocuğum sen en iyisi anneni bir çağır. Başka türlü geçmeyecek bu sinir... Hayır kime çektin anlamıyorum ki?


-----------------

Hmmm...
Çok mu abartı oldu? Yada çok ütopik?

Durun bakın daha da güzeli var. Hatta o kadar güzeli var ki, benim bu mükemmel ideallerim duyulsaydı, evlilik olamayacağı için nikah memurları, dolayısıyla boşanacak çiftler kalmayacağı için de boşanma avukatları, ekmekleriyle oynadığımdan dolayı gaz odalarında acı çektire çektire öldürürlerdi beni.

E: Erdür kişi kimsemiz.
D: Dişidür kişi kimsemiz.

E- 2 yıldır birbirimizi çok seviyoruz ve bence artık evlenmeliyiz.
D- Aaaa, muhteşem olurrrrrr, eveeet eveeeet eveeeeeet!!!!
E- Tamam aşkım o halde evlilik yaşantımızı planlayalım.
D- Ama zaten birbirimizi çok yakından tanımıyor muyuz? İki koca yıl!
E- Pek sayılmaz. Mesela öncelikle ilk sevgilim değilsin.
D- Sorun etmediğimi biliyorsun, 3.'sün demiştin evet, ama umurumda değil, seni seviyorum ben.
E- Vaktinde iyi sallamışım galiba, çünkü 13. bile olabilirsin, kesin sayıyı ben de hatırlamıyorum.
D- Hmm... Evlenmeden önce, böyle bir itirafta bulunman sana olan güvenimi tazeledi.
E- Teşekkür ederim.Tahmin ettiğin üzere yatakta on kaplan gücündeyimdir ve öyle sakin duran biri de değilimdir.
D- Biliyorum hayatım da, yani?
E- İstersem arabada 5 dakika, istersem evde 15 dakika, istersem her yerde her dakika, istemezsem hiçbir yerde hiçbir dakika.
D-  Ama ne oldu karşılıklı memuniyet? Neyse, alışırız buna da. Devam et canım.
E- Teşekkür ederim hayatım. Sonra... Öyle çok temiz biri değilimdir, çamaşırlarım kirlidir mütemadiyen ve öyle çok giyinip soyunmayı da sevmem, banyodan da nefret ederim. Bunca zamandır seni idare etmek için zoraki yıkanıyordum.
D- Tabii artık evlenince böyle davranmazsın değil mi?
E- Hayır hayır, bilakis. Artık suya sabuna dokunmadan bir yaşam sürmek istiyorum. Bil istedim.
D- Peki. Evet, sonra?
E- Senin arkadaşlarınla buluşmanı istemiyorum. Ama ben arkadaşlarımla kafama estiği saatte, estiği yerde buluşmak istiyorum ve bunu anlayışla karşılamanı bekliyorum.
D- Müsait zamanlardaysa, tabii neden olmasın.
E- İşte o müsait zaman benim kafama estiği zaman olacak yani.
E- Neyse, sıradaki?
D- Uzun saçlarından hiç hazzetmediğimi söylemek istiyorum. Kesilecek en kısa zamanda. Etek giyiyorsun, pantolon giyeceksin, pantolon giydiğinde itici gelirsen tekrar etek giyeceksin, bu böyle sürüp gidecek...
D- Ama uzun saçlarımı ve eteğimi çok sevdiğini söylüyordun?
E- Maksat sana yalakalık etmek olunca sınır tanımadığım bir gerçek!
D- Seni meğer ne kadar iyi tanıyormuşum ben...
E- Ha ayrıca öyle anneni babanı falan iki de bir arayıp durmak da yok!
D- Hadi ya? Eee ne oldu peki o bilumum hürmet gösterileri?
E- Köpürüyü geçene kadardı tahmin edersen.
D- Köprü ben oluyorum galiba?
E- Zekana hayranım bebeğim.
D- Teşekkür ederim.
E- Neyse güzelim, böyleyken böyle işte. Zaten 2 yıldır birbirimizi gayet iyi tanıyoruz (!). Şimdi teklif ediyorum, seni seviyorum, benimle evlenir misin?
D- Yalnız birşey soracağım. Hakikaten beni sevdiğine emin misin sen?
E- Bazen ciddi ciddi seviyorum, bazen dişilikten başka birşey ifade etmiyorsun, an geliyor yalnız kalmaktan korkuyorum, an geliyor ömür boyu sap gibi biri olma endişesi ağır basıyor, hormonlar bir yandan, erotizm bir yandan... Ama genel itibarla, evet, seviyorum, sonuçta erkek adamız!
D- Aşkım bunları duymak beni mutlu mu etmeli yoksa sinir krizi mi geçirtmeli mi bilmiyorum. Fakat takdir edersin ki, senin gibi iki yüzlü, sahtekar, aşağılık ve şerefsiz bir hödükle, şu andan sonra değil evlenmek, aynı havayı bile solumak istemiyorum.
E- Hmmm... Kalbim kırılmadı değil hani ama yine de biraz ısrar etmek niyetindeyim. Mümkün mü?
D- Olmaz aşkım. Namussuzluğunu itiraf etmek çok güzel bir davranıştı ve artık buna göre davranmak istiyorum.
E- Yani artık arkadaş olarak bile kalamayız ha?
D- Aynen.
E- Peki madem kalkalım o zaman. Yalnız yanıma para almayı unutmuşum, hesabı sen öder misin?
D- Pinti bir dürzü olduğunu söylemiş miydim?
E- Hayır bebeğim söylememiştin. Fakat ben biliyordum zaten.
D- Buna sevindim.
E- Evet, hayatta mutluluklar.
D- Sana da.
E- Son birşey daha. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? Biliyorsun 2 yıldır sadece birbirimizi düşündük. Şimdi ne olacak?
D- En yakın arkadaşın senin yokluğunda her fırsatta bana yanaşmaya çalışıyordu fakat sana ayıp olmasın diye pek pas vermiyordum. Artık bu fırsatı değerlendirmek istiyorum.
E- Ooo, en iyi arkadaşım ha? Bak bunu bildiğim iyi oldu. Bu akşam onu darp edeceğim. Öncelik kaşını gözünü kırmayı deneyeceğim, sonrasında doğaçlama yapacağım, aklıma ne gelir bilmiyorum. O yüzden bir süre görüşmeyin de suratını görünce çocuktan iğrenme.
D- Tamam o zaman. Eh peki sen ne yapacaksın?
E- Arkadaşımı dövdükten sonra el aleme "terkedildim, adi kaltak beni başka biriyle aldattı, beni, beni beni, beni beni beni... Benim gibi saf, tertemiz, iyi niyetli bir genci" diye edebiyat yapacak ve büyük ihtimalle kendimi arabeske vuracağım. Ha bir de muhakkak, senin ardından "o kız şöyle böyledir" diye dedikodu çıkartacağım, haberin olsun.
D- Yapmasan iyi olurdu ya neyse artık. Zaten bu güne kadar arkamdan o dedikoduyu çıkartmayan eski sevgili kalmadı, çok da sorun değilmiş. Neyse hadi ben kaçtım, bye.
E- Hoşçakal.
D- Güle güle...


----------------- 

Eşeğin olmadık bir uzvuna su kaçırdım mı bilmiyorum ama eşek olsun olmasın her et ve kemik sahibi varlığın içinden bunların en az zirilyorda biri muhakkak geçmiştir ve bunların içinde kalması, dışına çıkmaması için elinden gelen herşeyi yapmıştır.

Oldu ki boş bulunmuş, bir an için belli etmiştir niyetini, ki eşek eşektir; yeni eşekliklerle o durumu kurtarmaya çalışmıştır.

Şu noktada iddia ediyorum ki, insanlar maymundan evrilmemiştir, eşekten devrilmiştir, evet! Darwin'e kafam girsin ki evet!

Çünkü hepimiz böyleyizdir, hepimiz bir şekilde içimizdeki eşeksüel özü dışa vurmuşuzdur. Velev ki bu örnek diaylogda olduğu gibi olsun, velev ki iyi niyetlerle olsun.

Ama o eşeksüel öz hep içimizdedir, yaparız.

Yalan söyleriz yani.
Aldatırız.
Hem de gözlerinin içine baka baka.

Üstelik iyi niyetlerin cılkını çıkartırcasına, karşıdakinin yedi ceddine sövercesine, bir o kadar da maksatsızcasına, gereksizcesine...

Yani şimdi a dostlar,
Hak için söyleyin,

Yalanlar, kandırmacalar, iki yüzlülükler, benim şurada kırk satırdır saçmaladıklarımdan daha mı önemli, daha mı zorunlu?

Böyle alayına dürüst olmak, kalbinden geçeni şırakkadanak söylemek, sırf göz boyamak veya kendini başka biri gibi göstererek kendini tatmin etmeye çalışmak gibi gereksizliklerden daha mı kötü yani?

----------------- 

Yok yok. O kadar da abarttığımı sanmıyorum, haklıyım ben haklıyım.

Haklı olmasaydım bu kadar huzurla Cemaziyül Evvel 1 hatta 2, oldu olacak 3 yazamazdım.

Hem demiyorum ki o içimdeki eşeksüel enerjiyi, iç eşek auramı inkar ediyorum.

Bilakis, eşekten devrilme teorimin bir numaralı çıkmazı benim.
Herkes eşek ayaklarını yitirip ve kulaklarını kısaltıp insan formuna dönüşmüşken, ben anlaşılamaz sebeplerden ötürü halen eşek biçimimi korumaya devam ediyorum.

Hani derseniz "madem eşekten devrildik, neden hâlâ eşekler var o zaman" diye, bu durumumum sizi destekler...

----------------- 

Hasılı cancağızlarım,
Söylenmemiş sözlerden çok çektim ben.
Yanlış söylenmişlerden. Zaten doğru söylenseler bile yanlış anlaşılanlardan, hatta hiç anlaşılmayanlardan.

Bir yandan da söylediğim yalanlardan, hatta hiç söylemediğim yalanlardan bile!

Çoğu kez kendimi hayal, şaka ve yalan arasındaki ince çizgileri farkedebilmekte yeterli görüyordum oysaki.

Benim görmem yetmiyormuş halbüse, onu da anlamış oldum. Bazen tek eşek biz olmayıp, karşımızdaki de o eşek kulaklarını yitirmemiş olabiliyormuş. İki eşek bir güzel tepip duruyormuşuz birbirimizi de farkına varamıyormuşuz, onu anladım.

O yüzden,
Siz eşekten devriliminizi mümkün olduğunca çabuk tamamlayın, benim gibi yarı yolda kalmayın.

Düşmanınızı sevmeyi, dostunuzdan nefret etmeyi bilin.

Yine de içinizdeki sevimli eşeğin sırtını ara sıra kaşağılamayı unutmayın!

Ki böylece hepimiz rasyonel düşüncenin altın çağına kavuşalım, niyetlerimizi saklamak, sahteleştirmek zorunda kalmadan, anlayışlı ve net ilişkiler geliştirelim.

Sevgiyle kalın, gerçekten sevgiyle kalın.
(^_^)

----------------- 

İşte dışavurumculuk, işte duyguların yapmacıksız tarifi, işte anlayış, işte sanat!!!