Asker Sevgilinin Son Öpücüğü

İki dudağın birbirine değmesinde var demekki bir hikmet.

Çünkü başka hiçbirşey aşkı ve arzuyu daha güzel anlatamıyor.


Bu yüzden o iki dudağı kavuşturmak için
bazen biraz yardım gerekebilir.

-----------------------

Ölümler de en az öpücükler kadar çeşit çeşit.

Hızlı ölüm,
Yavaş ölüm,
Acı içinde ölüm,
Evde yalnız ölüm...

Bir öpücük kadar zevk verir mi bilmiyorum.
Aslında bir öpücük neden zevk verir onu da bilmiyorum,

Neticede şu zamana kadar ne öpüşmüşlüğüm, ne de ölmüşlüğüm var.

Ancak emin olduğum bir şey varsa,

Birincisi iki tarafın da memnuniyetinden,

İkincisi iki tarafın da memnuniyetsizliğinden doğuyor.

Ve ölüm geldiğinde kesinlikle sizi öpmüyor!

 Ve malesef kalkan tren, arzulu dudaklara saygı duymuyor.
  
-----------------------

Askerlik, sözlükler ne yazar, komutanlar ne der, hangi esaslara dayanır, nasıl yapılır... Kim ne dersin, onların hiçbiri değildir.

Askerlik, aslında sizin yapmaya niyetlendiğiniz şeye denir. 

Belki gönüllü olarak, belki emirle o kışladan içeri girdiğinizde artık siz bir askersinizdir, etten kemikten bir asker.

Ancak neyin askeri olduğunuza yalnızca siz karar verirsiniz.

Her asker, birşey uğruna o olduğu şeyi olur.

Para için, vatan için, macera için, intikam için, kaçmak için, ikinci bir şans için...

Amirleriniz, yöneticileriniz, komutanlarınız size ne derse desin, kanun sizi ne amaçla orada tutarsa tutsun, siz sadece kendinizin askerisiniz.

Yaşarken de onun için yaşarsınız.

Ve öldüğünüzde sadece sizin için ve değer verdiğiniz şeyler için ölürsünüz.

Allah'ı diler ve alnınızdan aldığınız bir kurşunla ona kavuşursunuz.

Para diler ve aylar süren yoğun hizmetiniz karşılığında emeğinizin karşılığını alırsınız.

Ailenizi, sevdiklerinizi gururlandırmak için, belki sırf hayatta onurlu birşeyler yapmak için gitmişsinizdir ve en büyük onuru manevi anlamı büyük bir madalya ile taltif edilerek kazanıp yuvanıza dönebilirsiniz.

Düşmanla boğuşmanın verdiği kahramanlık hissi için belki de.

Ya da belki de,
Sırf size emredildiği için.
Sırf idarenin sizden beklentisi bu olduğu için!

O zaman için bile, istemeye istemeye, zorunlu olarak gitseniz bile, size ne derse desinler, siz yine de kendinizin askeri olarak, kendiniz için gidersiniz.

Tek sorun,
Bunu ona nasıl açıklayacaksınız?
Buna gerçekten gerek var mı?
O size yetmiyor mu?
Size birşey olursa o ne yapacak?
Göz yaşlarının bedelini ödeyebilecek misiniz? 


-----------------------


Öpücüklerin çeşitleri olur, ölümlerin çeşitleri olur da, hiç savaşların da çeşitleri olmaz mı?

Düşmanın sizi çepeçevre sardığı savaşlar,
Sizin düşmanı hallaç pamuğu gibi savurduğunuz savaşlar,
Kimin, ne zaman, nereden çıkacağını bilemediğiniz savaşlar,

Kimle savaştığınızı bilmediğiniz savaşlar!

Düşmanın tam belli olmadığı,
Tam olarak kimden nefret edeceğinizi bilemediğiniz,
Yada sizden neden nefret edildiğini hiç tahmin edemeyeceğiniz savaşlar...

Onlar da var, malesef var, lanet olsun ki var işte!

Düşmanların birbirilerini namlunun ucunda gördüğü devirler çok geride kaldı.

Hatta düşman kavramının net birşeyler ifade ettiği devirler bile.

Yıllar önce bir gün karşınıza geçselerdi ve deselerdi ki:

- Biliyor musunuz, gelecekte aktif olarak savaşa girmeseniz bile savaş halinde olacaksınız. Düşmanınız da sizin gündüzleri tavla attığınız, okeye dördüncü tuttuğunuz ve yoldan geçerken geçen haftadan kalan ciğara borcunuzu ödediğiniz adam olacak...


Bu Mısırlı anne, bir polisi öpüyor.
Öptüğü polis de bir Mısırlı, mücadele ettiği taraf, yani düşman da Mısırlı.
İç savaşa dönüşen bu ayaklanmada dost da, düşman da, kolluk kuvvetleri de, öpücükler de tamamen Mısırlı.


Valla ben olsam ajan provokatörden girer, aşağılık iftiracıdan çıkardım. Üstüne bir güzel de döverdim zavallı adamcağızı.

Nereden bilebilirdim ki dediklerinin bir gün gerçek olacağını!

Nasıl tahmin edebilirdim ki kapı komşumun, eşimin, çocuklarımın canına kastedeceğini?

Üstünde duman duman bulutlar tüten güzel dağlarımda pusular kuracağını?

E o zaman, şeref, namus?

İnsanlık bilinci?

Toplum?

Sevgi?

Dmitri Shmarin - Planting A White Kiss

Yine de ne kadar acı olursa olsun,
size hayran bir kızın, gurur dolu, tatlı bir öpücüğü
yüreğinizi savaşın tüm acımasızlığına karşı umutla doldurabilir.

-----------------------

Savaşlar anlamını yitirir, düşmanlık kavramı anlamını yitirir de, dostluk kavramı aynı kalır mı hiç?

Kalmaz tabii...

Aslında herşey anlamını yitirse bile, özünde hep aynı değeri taşıyan bir tek dostluk kalıyor geriye.

Ne kadar şekil şemal değiştirse de...

Hatta en acayip şekillere bürünse de.

Köroğlu'nun:

"Çamlıbel'e süreyidim yolunu,
Altınlardan nalladayım nalını,
Üç güzele dokutayım çulunu,
Alma gözlü kız perçemli Kıratım"

Dizeleri bunun güzel bir örneği.

Köroğlu'nun olayı neydi?

At tutkunu Bolu Beyi, karşısında uyuz bir eşek görüp küplere binince Koca Yusuf'un gözlerini oyduruyordu. Oğlu Ruşen Ali de o uyuz eşekten dünyalar güzeli bir at çıkartıp intikamını almaya gidiyordu.

Bolu Beyinin aralardaki manyaklıkları, "I Love Öşür Vergisi" halleri falan işin ekstrası.

Zaten beyliğin şanındandır, bey oldun mu illaki vergiyi bindireceksin, halkı kıracaksın ki adet yerini bulsun.

Neyse.

Bu halde bile,

Köroğlu gibi karşısına devleti almış, bir nevi yaşadığı dönemin "eşkıyası" olan biri için, atından daha değerli bir yoldaş kalmamış mıydı sahiden?

Hüsnübala Hatun yok muydu?

O kimdi?

Bolu Beyi'nin kızkardeşi...

Köroğlu (1968)
Cüneyt Arkın & Fatma Girik
Bir yerlerde bir savaş oldukça, öpüşmek onlara bile yasak.


Alınacak bir intikam ve dövüşülecek bir kavga varken, sevgili neydi ki, bir atın yarenliği yanında?

Fortunino Matania - Help the Horse to Save the Soldier

Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir yiğit kurtarır, bir yiğit bir şan kurtarır.
Peki ya bir öpücük? 

-----------------------

Peki ben sevgimi nasıl koruyacağım?

Sevgimi, sevgilimi, sevdiklerimi?

Yaşam, ölüm yokken bile yeterince yorucu değil mi?

İyi günde ve kötü günde beraber olmaya yemin ettiğim bu tatlı varlık, neden zamanla benden bu kadar uzaklaşıyor?

Üç kuruş kazanabilmek için sevgilimle geçireceğim zamanı feda etmekle, üç kuruş kazanmaktan vazgeçip sevgilim de dahil herşeyi feda etmek, yeterince kafa karıştırıcı gelmiyor mu?

Art niyetler, kötü alışkanlıklar, ahlaksızlıklar, iftiralar...

Bunlar yeteri kadar yorucu, bezdirici değil mi?

Peki o zaman neden işin içine cinayeti de sokarak bu işi hem benim için, hem de kendin için daha da zor bir hale getiriyorsun muhterem düşmanım?

Beni sevdiğimin dudaklarından mahrum ettiğin zaman, sen kendi sevdiğine daha mı kolay ulaşabileceksin?

Benim eşimi ağlattığın zaman, senin eşin gülecek mi?

Annem beni bir daha asla göremeyeceğini anladığı zaman, senin annenin seni tekrar görebilme umudu artacak mı?


(Nene Hatun / 1955)
Üç aylık bebeğini emzirmesi gereken gencecik bir gelin kızın eline baltasını almak zorunda kalması,
içine düştüğü bu savaşta hem yuvasından, hem kocasından, hem kardeşinden olması,
düşmanın "daha iyi bir dünya" hayaline ne derece hizmet etmiştir acaba?


Çeşme başında müstakbel güveyi ile cilveleşmesi gereken,
kocasına hırka, torununa patik örmesi gereken bu kadınların,
mermi kovanları başında işleri neydi?
Daha doğrusu bu kadınların kocaları neredeydi?

-----------------------

Siz sevgilinizin kollarındayken, istediğiniz kadar çok sarılıp öpüşebilirsiniz. Dakikalarca, saatlerce...

Belki de asırlar ve asırlarca...

Ancak siz,
Bu savaş dediğimiz toplu cinnet ve cinayet halinin kollarına düştüğünüzde, Machiavelli'nin de dediği gibi "istediğiniz zaman başlatabilirsiniz ancak istediğiniz zaman bitiremezsiniz" ne yazık ki.

Neden isteriz kısmı da pek bir çetrefilli. Haklı, haksız yanları vardır muhakkak...

Ama sonuçta siz etten kemikten bir askersiniz ve doğal olarak amacınız, karşı tarafın askerlerini bir şekilde alt etmek.


Müzeffer bir şekilde şehre girebilirsiniz.
 
(By Alfred Eisenstaedt / 1945)
Ve dünyanın en meşhur öpüşmesi sizinki olabilir.

Esir düşebilir ve belki birgün kurtulabilirsiniz.
(By Helmuth Pirath / 1956)
İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'ne esir düşmüş bir Alman askerin, yıllar sonra kızıyla buluşması 


Vücudunuzdan bir parçayı bırakmak zorunda kalabilirsiniz.
(Irak / 2003)
Bu kadın asker bir patlama sonucu göğüslerini kaybetti
ve kızına bir kardeş getirse bile onu asla emziremeyecek.


Veya dönemeyebilirsiniz!

Dönememek, siz öldükten sonra o kadar da zor gelmeyebilir, ancak ya asıl sorun halen yaşıyor olmanızsa?




Bu asker, Tyler Ziegel, sevgisini Amerika'da bırakıp Irak'a gitti. Yanıbaşında patlayan bir mayın sebebiyle yüzünü de Irak'ta bırakıp geri döndü. Karısı bu hoş çocuk için neler düşünüyordu bilinmez ama evlilikleri sadece 6 ay sürdü.


 
 
Acaba bu asker, alt çenesinin olmadığını farkettiği gün ne hissetti?

Nasıl göründüğü meselesini maske ile çözebilmiş, belli.

Peki ama maskenin ardında kalanlar?

Lokmalarını çiğneyebildi mi bir daha?

Uğruna çarpıştığı çevresinin rahatsız edici bakışları onu üzmedi mi?

Sahi,
Sevgilisiyle, eşiyle öpüşebildi mi bir daha?



Ya az önce ölmüş bir "Kosova Özgürlük Savaşçısı"nın karısı olan bu genç kız, sakinleştirilmek için ağzını kapatan bir yakının elleri yerine, kocasının dudaklarını dilemez miydi?



Peki savaştan dönenler arasında bu kadının kocası var mıydı?


-----------------------


Tüm bu aşkla karışık savaş yağmurlarının arasında bir de kendime bakmak istiyorum.

Öncelikle ben bu yazdıklarımın hiçbirini tecrübe etmedim henüz.

Bir savaşa, çatışmaya, mahalle kavgasına falan katılmadım hiç.

Her insan gibi benim de bir yakınım öldü, en az bir sevdiğimi yitirdim. Ancak daha önce hiç ölmedim.

Hep filmlerde gördüm, hep hayalini kurdum, fakat hiç öpüşmedim de.

Yaşıtlarımın çoğu artık öpüşmekten bıkmış, farklı zevkler arıyorlarken, ben daha bir adım bile atamadım.

Peki neden bütün bunları anlatma isteği duydum?
Çünkü,
Bugün tüm Türkiye'nin malesef hiç de yabancı olmadığı,
Sadece bir süredir bu kadar şiddetlisini almadığı bir haberi ben de aldım.


Aralarında yaşları benden küçük olanlar vardı.

Yeni baba olmuş, yeni evlenmiş, nişanlanmış, sözlenmiş, sevgilisiyle yeni vedalaşmış olanlar vardı.

Yine de ne yaparsam yapayım, onların ölümleri hakkında gururdan çok üzüntü hissettim.
Hiç bir ülkenin hiçbir vatandaşının ölümüne ihtiyacı olmadığı gibi, bu ülkenin de ihtiyacı yoktu, olmamalıydı.

İlk aklıma gelen vatanın sağ olması, her Türk'ün asker doğduğu veya bir ölünüp bin geri gelindiği de değildi malesef.

Bilmiyorum belki de bunları yazdığım için vatana ihanet ediyor olabilirim... Ama hissedemedim bir türlü işte!

Ancak benim gözümde içlerinden bir tanesi,

Askere yollandığı sırada otogardaki kalabalıktan çekindiği için sevgilisine bir türlü istediği gibi dokunamayan bir çocuktu.

Diğeri de nişanlısıyla bir yerlerde buluşup, bir süre görüşemeyeceklerinin üzüntüsüyle en saçma sapan espirilerini yaparak ortamı yumuşatmaya çalışan fakat başarılı olamayan bir acemi aşık.

Birisi, benim hemşerim.
Yaşı da benden küçük.

Adım gibi eminim, bu çocuk hayatında en az bir kere "Kibrit Apartmanı'nın önünde buluşmak üzere" sevgilisiyle randevulaşmıştır. Şehrin bütün aşıklarının nesiller boyu vazgeçilmez buluşma noktasıdır orası. Ben bile bir gün o noktada buluşma ayarlamaya çalışacağım.

Hele bir tanesi.
Onun kızı büyüdüğü zaman annesinden bir kardeş istediğinde, baba, anneye dönerek muzır espiriler yapamayacak. Neden?

Öldü çünkü!

Öldüler.

Bugüne kadar ilk ölen olmadıkları gibi, son ölen de olmayacaklar.

Ne amaçla olursa olsun, hepsi sadece ve sadece kendi amaçları için öldüler.

Ama öldüler işte.

Onların amaçlarını ve ölümlerinin ifade ettiği şeyleri de, ne ben anlayabilirim, ne bir komutan, ne bir millet vekili, ne de başka biri...

24 şehit'in 24 anne babası, karısı, sevgilisi anlar.

Onların ölümüyle birlikte,
O anne babalar da öldü, o eşler de öldü, sevgililer de.

Ve kalplerinde sakladıkları, bugüne kadar hiç açmadıkları gizli sırları, anıları, hayalleri, onlar da öldü.

Bugün onların öpücükleri bile sanki hiç olmamış gibi!

Sevgililerin dudaklarında o büyülü anların hatıralarından başka hiçbirşey kalmadı.

Tabii bir de dualar.

Öpüşen dudaklar, bundan sonra dua için yaşamaya devam edecekler.

-----------------------

Zaten yalnızlığa, melankoliye ve üzüntüye fazlasıyla kapılıp gittiğim bu bugünlerde, pek haber izlemesem, fazla düşünmesem ve halen müşerref olamayıp devamlı özlemini duyduğum bir müstakbel eş için kendimi fazla paralamasam sanırım iyi olacak.

Dünya benim gönül dünyamdan daha karışık ve meşgul bugünlerde.

Ancak herşeye rağmen,

En karanlık günlerin, en sıkıntılı anların tedavisi,

Bir parçacık umut değil midir?

Öpücüklerin kıymetini bilin.

Sevdiklerinizin ve sevenleriniz kıymetini bilin.

Yaşamın kıymetini hele, çok iyi bilin.

Ve
Sevgiyle kalın.
(^_^)

-----------------------

I. Dünya Savaşı'nın tüm öpüşmelerini konu alan,
belli ki tam da benim gibi düşünmüş bir arkadaşın çalışması.
Alnından öperim ben onu :)

Orta soldan, saat yönünde:
Belçika Öpüşmesi
İngiltere Öpüşmesi
Rusya Öpüşmesi
Avusturya-Macaristan Öpüşmesi
Osmanlı Öpüşmesi (Öpüşmesi? Hmm... Sadece bakışması)
Sırbistan Öpüşmesi
Fransız Öpüşmesi
Almanya Öpüşmesi



Oynatmaya Az Kalanziyeviç

Sükunetimi kaybettiğimi söylüyorum ama halen hiç kimseyle hiçbirşey konuşabildiğim yok.

Anıra anıra ağlamak istiyorum ama katıla katıla gülsem bile birşey değişmeyecek, dolayısıyla ona da gerek yok.

Azıcık çıkıp hava alayım diyorum, salak salak yürüyüp anca "hava"mı alıp geliyorum. Hiç lüzumu yok.

Aslında işler nasıl bu hale geldi, hiç ama hiçbir fikrim yok...

Hiç kimseyle özel birşeyler paylaşamıyor olmak çok acı. Siz siz olun kendinizi asla ama asla böyle bir duruma düşürmeyin.

--------------------------


Sonra aman Somurtkan Şirin, ay Kötümser Şirin, vay Olumsuz Şirin...
Bir Allah'ın kulu da çıkıp sormuyor "Şirinim sen neden somurtkansın?" diye!
Biri de çıkıp derdine derman olmuyor Şirincağızın...

Hemen bir yafta, hemen bir dışlama, bir görmezden gelme, bir yok sayma...
Yazıklar olsun!