Savaş Rüzgarları: Çok Kanlı ve Pek Militarist Bir Aşk Hikayesi






Kalbimi askere çağırdılar.

"Bak aşk seni bekliyor, şimdi bütün gönüllerin senin sevgine ihtiyacı var" dediler.

"Bu gün sevmeyeceksin de ne zaman seveceksin" dediler.

"Bu göğüs bugün aşkla dolmayı bekliyor, bu uğurda kanını dökecek kalp lazım" dediler.

"Uncle Love Wants You" dediler.

"Her Kalp Aşık Doğar, En Büyük Aşık Bizim Aşık, Bir Kalp Dünyaya Bedeldir" diye omuzlarda taşıdılar.

Süslü püslü sırmalar ve şimşek gibi silahlarla saldılar cepheye...




-----------------------------------

Koşa koşa gittim tabii!

Neticede aşk, eğer uğrunda ölen bir kalp varsa aşktı. Onun uğruna nice kalpler feda olmuştu, bugün sıra benim kalbimdeydi.

Atalarımın aortları kopmuş, arterleri patlamış, bu gönül diyarını böyle kazanmışlardı.

Kalırsam bu dünyada, şehit olursam öbür dünyada makamım pek yüksekti.

Huzurlarında yemin edip savaş gönderdim kalbimi.


-----------------------------------

Bir anacağızım söyledi arkamdan;

Oğlum bu kalptir, yorulur, vurulur, tamir olamazsın, sen ağlarsın beni de yakarsın...


Aşkı öyle bir tangırdattılar, öyle bir şangırdattılar ki duyamadım kadıncağızımı gürültüden.

Bir de babam feryad etti;

Oğlum bak hala üstümde yarasını taşıyorum, sen de taşıma, biz düştük sen düşme, biz vurulduk sen vurulma...


Aşkı öyle bir parlattılar, öyle bir pırıldattılar ki göremedim adamcağızımın yaralı halini.

-----------------------------------

Öyle bir içine işlediler ki kalbimin, bir yerden sonra ben bile o işlemenin aslında bir içine işeme olduğunu anlayamadım.

Herşey o kadar yolunda, herkes o kadar mutluydu ki.

Öpüşen kalpler, sevişen kalpler, havada uçuşan mutluluk pıtırcıkları, iyi niyetler, art niyetsiz dilekler...


 





Bu kadar mutluluk içerisinde insan nereden bilsin başka türlüsünün nasıl olduğunu.

Rüzgar tersten esmeye başlayıncaya kadar ta ki...

Ta ki bütün bunlardan daha üstün, daha eşsiz, daha "eş"siz bir kalp olduğumu anlamaya başlayıncaya kadar!





-----------------------------------


Vurulup da kan revan içinde tedavi edilmeyi beklerken "sıhhiyeeeee" diye inlerken, "kusura bakma eleman, narkoz kalmamış, Şerafettin Abinin tırnağı kırılmış cımbızla çekmeye gidiyoruz, sen şu elindeki barış güverciniyle oyalanadur, birazdan sahicisi de gelecek" dediklerinde savaşın sıkıntısını daha çok hissetmeye başladım.


Durum kritikti ve cephane azalıyordu. Düşman da bastırıyordu demekki.

Demekki şimdi metaneti koruma zamanıydı, "vakur zamanlarımızdı", daha bir inançlı olma zamanıydı. 

Öyle bir zamandı ki bu, artık kendi kalbimden de vazgeçip başka kalplere yardım edecektim, yeter ki aşk yaşasın, mutluluk ölmesindi.

Vurdum sırtıma taşıdım tabii, yeri gelince o da beni taşıyacaktı, savaştı bu, kalplerin savaşı!!


Korkmayacaktım, yılmayacaktım, yanımdakini de yıldırmayacaktım!



-----------------------------------

Zamanla anladım ki bu savaşın bittiği biteceği yok.

Annem zamanında çok doğru demişti, babam da o kadar uyarmıştı da dinlememiştim ve artık iş işten geçmişti.

Bari şurada iki dakika uzanıp dinleneyim, kalbimi de dinlendireyim, kafamı da dedim.

 

-----------------------------------


O kadar karışık o kadar buruşuk bir rüya gördüm ki o arada.

Bu aşk savaşı o kadar işledi ki kalbime, rüyamda bile başka şey umamaz oldum.

Bir ara saflarımı şaşırdım, dost saflarından düşman saflarına koştum.

Kendi kalbimin bana kurşun sıktığını gördüm.




Kendi düşmanım olan kalbimden kendimi kurtarmaya çalıştım bir yerde, çevremde kendimi linç etmeye çalışan kendim gibi kalplerin arasında.

 
Uyanmaya yakın kalbim paramparça olmuştu, üstüne kalbimden bir parça örtüp adımı şehit kalp koymuşlardı.


Kalbime en büyük zararı yine kalbim vermişti.

-----------------------------------

Neden anlayamıyordum, herkes öpüşe sevişe, kalbinde ne var ne yok doya doya paylaşırken, ben neden bu kadar yalnız kalıyordum?

Neden belki de böylesi benim için daha hayırlıydı?

Benimki gibi bir kalbi sevmek neden bu kadar zordu?

Düşman çatlatırcasına gönlünü paylaşanlar neden düşmanı değil de dostları olan beni çatlatıp duruyordu?

Yoksa gerçekten de kalbimin en büyük düşmanı yine kalbim miydi?

Aşk neden bana karşı bu kadar zalimdi?

Girdiği gönülleri, kırdığı kalpleri anlata anlata bitiremeyenlerin yüzsüzlüğüne karşı bu onurlu direnişim hiç mi başarıya ulaşamayacaktı? 

-----------------------------------

Bu sorularla uyandım.

Uyandığımda cephenin daha da karıştığını gördüm.

Kıyametler kopmuş, ortam birbirine girmiş, siperler boydan boya aşk izleriyle boyanmıştı.

Üstüme koca bir hayalin kırıklığı çökmüştü.




Yıkıntılar arasında, kendime bir teselli ararken elden ele savrulan, yanık bir paçavra olmuştum.




Biri kolumdan biri bacağımdan asılmış, aslında hatanın nerede olduğunu, taarruzda ters gidenin ne olduğunu yada tüm bu savaşın neden "savaşa" dönüştüğünü tartışacağına benim bu savaşta ne işim olduğunu tartışıyorlardı.

Sanki savaşa kendileri sürmemiş gibi o yaldızlı yıldızlı vaatlerle.


Birileri bir ara haykırdı "oğlum adam cartayı çekmiş, daha neyin tantanasını yapıyorsunuz" diye kucağında gezdiriyordu.





Bir an hala benim için bir yerlerde umut olduğunu söylediler bana, kalbimi iki yudum su ile serinletmeye çalıştılar.




Ama evet, kahretsin ki evet!!

En çok da tam oram acıyordu ama kimse dindirmeye gelmedi o acıyı, üstüne bir de parmak bastılar.

Yardım etmek için!

"Acısa da öldürmez" dediler.

Ama öldürdü!

Her seferinde, tekrar tekrar!

-----------------------------------

Aşk savaşının gazileri sardı dört bir yanımı, hepsi birbirinden maharetli, şanlı gönül savaşçıları "Sen kurtulduğuna dua et" dediler.

"Tabii yardımcı oluruz" diye barışta ittifak sözü verenler, savaşta "biz aradık kendimiz bulduk, bize yardım eden mi oldu"ya döndüler.

"Üzülme gelecek sefere kesin kurtarırız seni, bu seferki kadar acı çekmezsin" dediler.

"Bak bu da bir deneyim oldu senin için" dediler, sanki bu deneyimden ileride yararlanma ihtimalim varmış gibi.

"Belki böylesi senin için daha hayırlıdır, ne biliyorsun belki de öbür türlü olsaydı kötü ölecektin yada çok daha üzülecektin" dediler, sağ kalan halim sanki çok daha az ölü veya daha çok mutluymuş gibi..

Kalbimin acı çekme kapasitesine hayran kalan acemi askerler bir de hatıra fotoğrafı istedi, selfie yaptık onlarla.




-----------------------------------



Ve bitkin kalbimle donup kalmış olup biteni anlamaya çalışırken,



"Ah be oğlum ne işin vardı da bulaştın bu aşk işlerine" deyip, dudaklarıma bir öpücük kondurup,



Sanki hiç varolmamış gibi bırakıp gittiler, yalnızlığın kıyısına...
 

-----------------------------------

Neden anlayamıyordum, herkes öpüşe sevişe, kalbinde ne var ne yok doya doya paylaşırken, ben neden bu kadar yalnız kalıyordum?

Neden belki de böylesi benim için daha hayırlıydı?

Benimki gibi bir kalbi sevmek neden bu kadar zordu?

Düşman çatlatırcasına gönlünü paylaşanlar neden düşmanı değil de dostları olan beni çatlatıp duruyordu?

Yoksa gerçekten de kalbimin en büyük düşmanı yine kalbim miydi?

Aşk neden bana karşı bu kadar zalimdi?

Girdiği gönülleri, kırdığı kalpleri anlata anlata bitiremeyenlerin yüzsüzlüğüne karşı bu onurlu direnişim hiç mi başarıya ulaşamayacaktı?

-----------------------------------

Neden hep ben sabretmek zorundayım?


Neden hep ben gidenin arkasından bakakalmak zorundayım?


Bu işi lanet olası bir savaşa dönüştüren o sevgi teröristleri hangi cehennemde!

Benim yüreğime çektirdiklerinin hesabını kim verecek?

O hesap benim yüreğimin yitirdiklerinden hangi birini telafi edecek?

-----------------------------------

Ne güzel, tam da doğum günüme yaraşan bir yazı ve tam da dünyanın akan kanını kendi aşk hayatına uyarlayan bir ben!

Sevgiyle kalın...