Tüm Savaşların Sonuna

Bundan 100 yıl önce gerçekleşip , 100 yıl sonra benim hayatımı şekillendiren savaş, bitişinin 100. yılını kutluyor bugün..

Değil mi ki herkes kendi yaşam savaşını veriyor;

Ben de verdim. 

Değil mi ki her savaşın bir sonu var.

Benim de savaşım burda sona erdi.

Artık sıra göz yaşlarını silip yaraları sarmakta.

En temkinsiz barış bile savaştan daha iyidir, bu doğru ama;

İnşallah hayatımda ikinci bir dünya savaşı daha çıkmaz.

Onda çözülemeyenleri çözmeye çalışacağım bir soğuk savaşa da maruz kalmam.

Çünkü benim savaşım topla tüfekle değil, gönülle.

Ve Ağır Metal Sanayii ve Flamethrower Bakanı Rammstein Beyefendinin de dediği gibi:

"Sex ist ein Schlacht Liebe ist Krieg..."


---------------------------------------




O halde bu zaferim gönül dünyama şanlı bir girişi hakediyor olmalı...

Nikah Masasına Oturdum İşte

Ki ilk oturuşum da değildir, bakınız şekil 1-A:


--------------------------------

Maksadım beyaz gelinlikle o koridorda yürüyebilmek değildi.

Cinsiyet ve tarz açısından da zaten mümkün değildi o da...

Çok yanlış anlaşıldım hep.

Benim maksadım sevgiydi, sevilmekti.

Her umudun arkasından b*k gibi kalıp hayal kırıklığına uğramamak, kendi kendime gelin güvey, Tom ve Jerry, Tirami ve Su olmamak, gönül dünyamın halinden anlayacak birilerini bulmaktı.

En nihayetinde de bulduğumu düşünüyorum.

Ha işte düşünce aşamasında bırakmayıp bir adım da ileriye gidip eyleme dökmek, Ak Sakallı dedenin 11. Tezinde de dediği gibi, "Felsefe dünyayı anlamaktır ancak artık anlamak yetmez eyleme de geçmek gerekir" sözlerinden çokça faidelenerek eyleme de dökeyim istedim.

Her şey yolunda gider ve kozmolojik denge sismolojik babalanmalar yaşamaz ise bu satırları yazmamdan takriben 13 saat sonra bekarlıktan evliliğe vertical geçiş yapmış olacağım.

--------------------------------

Zaman neler gösterir bilmiyorum.

Şu an için gösterdiği en iyi birkaç şeyden birinin bu olduğunu düşünüyorum.

Umarım "sen daha hiçbirşey görmedin cowboy" deyip anamdan emdiğim sütü babamdan getirmez, Madrid'e pirince giderken Midyattaki turunçtan olmam...

--------------------------------

Ben Birşey Yaptım



Pişman da değilim!...
 
Geç de oldu, güç de oldu...

Sonunda oldu ama!

Bundan sonra "Geceler Kara Tren"i dinlememe gerek kalmayacak, ki 1993'ten beri dinliyorum; çocuk yaşta o şarkı yüzünden şanzumanı bir dağıttım, bir daha da toparlayamadım.

Hayattaki tüm dertler bir şekilde aşılırdı da o şarkıdan kurtulamadıydım 6 yaşımdan beridir, o iyi oldu.

Aleyna Tilki falan dinlerim ne bileyim dinlerim işte birşeyler ama Nazan Öncel falan dinlemem artık...

Ohhhh ya dünya varmış valla lan ne biçim de rahatladım, elveda sana kasvetli şarkı...

Al o sepya tonlu kasvetli, mutsuz, insanın içine oturan klibini de başına çal.

Hele lan...


---------------------------------

Dur şuraya bir de mesleki espiri yapayım da içimde kalmasın:




---------------------------------

Kesin Bi Pislik var







Çünkü bu kadar mutluluk bana fazla...

Ağlayana Meme, Ağlamayana Şemmame

Uzun zamandır hiç bir şarkıyı bu kadar çok dinleme arzusu uyanmamıştı:

Enrique Iglesias - Love To See You Cry

Görevin ortasında falan ay donnov vaaaay vaaaaaaay diye diyesim falan geliyor. Yanımızdan bilmem kaçıncı sınıf müdür geçiyor tepemizden başbakanın helikopteri geçiyor, içimizden neler geçiyor töbe töbe... 

Ağlatırlar adamı hacı, madem o kadar çok görmek istiyorsun, ağlatırlar!

------------------------

Kayışı tam olarak ne zaman, nerede, ne şartlar altında kopardığımı hatırlamaya çalışıyorum.

Ne zaman kayış kopartgaç bir şey yaşasam "ohooo ben o işi x,y,z zamanında çoktaaan hallettiydim" diyorum ama her seferinde de biraz daha eskiye gidiyorum.

Bir de "tamam artık bittim, benden bu kadar" diyorum, "hesabı ödeyip kalkalım biz diyorum" ama hala eski masa, eski hesap.

Yine de bu son iki yılın diğer iki yıllardan bir farkı var.

Bir zamana kadar iç dünyamın içine edilişinde dış etkenlerin etkisi daha azdı. Etkiliydi ama azdı. Asıl kıyameti içimde ben kendi kendime kopartıyordum.

İki yıl kadardır tam tersi, artık içimde kopacak kayış ve de mayış kalmadığından mütevellit ne kadar dış mihrak varsa üstüme üzerime halleniyor. Hem de nefes almadan, gusül almadan, abi bari bi cigara molası vereydik falan demeden, haldır huldur.

Ne kadar edepsiz mutsuzluk varsa... 

------------------------

Küçükken çok yalnızdım ve fakat salakçasına farkında değildim.

Ergenliği yalnızlığımın yavaşça farkına vararak ve bunu da kakacık varmışçasına ilginç bularak geçirdim.

Olgunluğu yalnızlıktan nefret ederek, yedi ceddine methiyelere düzerek geçirmekteyim.

Bu aslında daha güzeli olacağından yada benim olaya olumsuz bakmamdan kaynaklanan bir şey değil!

Biliyorum çünkü artık ben daha güzeliyle baş edebilecek ruh sağlığına haiz değilim.

Daha az güzeline bile tahammül edemiyorum artık, bir de aslında daha güzelini mi yaşayacağım allasen? 

------------------------ 

Abi bak çoluğunuzu çocuğunuzu zamanında peydahlayın, besleyin büyütün oynatın yaşatın. Öyle kariyer yapiim, yok hazır hissetmiyorum bilmem ne boku yemeyin!

Bok yenmez bir kere, hem necistir, hem haramdır, hem de insan kendi bokunu yer mi lan manyak mısınız!!

Çocuklarınızı da zamanında evlendirin, hele bi askere gitsin hele bi mezun olsun, olmadı bir işe girsin bokunu da yemeyin!

Abi yemeyin bak bok, yemeyin gözünüzü seveyim, yemeyin şu boku yaaa!!!!

25 yaş en ideali, o bile geç de işte o kadarcık avans veriyorum.

İnsan gençliğinde evliliğine bir şey katmıyorsa bir yaştan sonra da hiçbirşey katamıyor. 

Benim gibi aman yok teninde aşkının sıcaklığını duyacak birini bulamadım, yok aman gülüşünde bin meleğin masumiyetini bulacağım bir bebeğim olsun diye şiirsel abazanlıklara dûçar olunca aklınız başınıza anca geliyor ama o saatten başa gelen aklın ben taaaa...


------------------------ 

Prensip olarak 5-6 yıldır falan kimsenin düğününe gitmiyorum.

El alemin evlilik yıl dönümlerini salakça kutlama alışkanlığımı yeneli de bir o kadar zaman oldu.

Devremin düğünü evimin yanındaki düğün salonunda olmasaydı onunkine de gitmezdim de, şimdi gitmezsem prensip sahibi değil şerefsizlik sahibi olacağımdan zoraki gittim artık.

Abi çünkü tek sap ben oluyorum o düğünlerde.

Eğlenmiyorum da.

Eskiden bir kasap havası eğlenceli gelirdi, bir onu becerebilirdim çünkü. Artık onu da demode diye çalmıyor yeni nesil zındıklar!

El alem düğünlerde tanışır, arka bahçesinde sevişir, seneye de evlenip kendi kişisel düğününü yapar, onun düğününde de başkaları tanışır ve bu döngü böyle döner gider de, benim ne keser dönüyor ne sap dönüyor arkadaş.

Neyse işte gittik düğüne.

Millet diyor oğlum azıcık kalk oyna bi millet görsün, beğendiğine yanaş yavşa falan bilmem ne.

Ulan şu desem aaa o evli, bu desem aaa onun sevgilisi var, o desem lan o erkek, kız değil!...

Ben fotoğraflarda bir de gülemiyorum.

Ayna karşısında çalışmasam da gülümsediğimi ispatladığımı sandığım bir tebessümüm vardı üzerinde çalıştığım.

O tebessümümü beceriksizce pazarlarken bi fotoğrafımı çektirdim arkadaşlarla.

Düğün arasında da istedim o fotoğrafı.

Abi bak yeminle söylüyorum bildiğin hödük gibi çıkmışım. Gibi de fazla direk hödüküm yaa.

Na bu arkadaş benden biraz daha güler yüzlü bakmış işte.

Oha lan tam oha, bir insan bu kadar mı gülmeyi unutur, hadi unutur da bu kadar mı gülmeye çalışırken gülemez lan! Gülmesen daha başarılı olursun gerizekalı mal!!!

Tutup konservatuar sınavlarına falan girdin oğlum sen bu kadar mı kaybettin oyunculuk yeteneğini!

Abi dayanamadım eti butu bahane edip defoldum oradan.

Zaten benden başka tek bekar gelin ve damattı o düğünde, onu da nikah memuru geldi halletti...

Kendilerini bekleyen son için benim hödüksel varlığıma ihtiyaçları yoktu, ben de insani görevimi yeterince yerine getirmiştim zaten. 

------------------------ 

Oğlum çok zoruma gidiyor lan, öyle böyle değil bak ne biçim pis zoruma gidiyor var ya.

Kıskançlıksa kıskançlık, hasetlikse hasetlik...

Yeminle diyorum çok kötüyüm.

Sabahları uyandığımda nerede olduğumun farkına varmam çok zamanımı alıyor.

Tamam evimdeyim de neden burası benim evim, yada ne zamandan beri ben buraya ev diyorum. Neden kendi doğal yaşam ortamıma bu kadar yabancıyım, tuvalet ne tarafta?

Bazen bir anda kendime geliveriyorum işin gücü ortasında, ne işim var benim burada yaa diyorum, meğer kafa bi devriye atıp gelmiş...

Gülemiyorum, ağlayamıyorum...

Uyuyamıyorum, zaaarrrr zor uyuduktan sonra 2-3 saatte bir sanki unuttuğum çok mühim bir halt varmış gibi sıçrayarak uyanıyorum.

Paramla rezil olacak aktivitelere bile giremiyorum...

Biri 70, biri 80 yaşında iki çocuğum var, onlarla ilgilenmek zorundayım.

Çocuğuyla bir başına kalmış, yalnız yaşayan, bir de çalışmak zorunda olan bekar anneleri, babaları o kadar iyi anlıyorum ki...

------------------------

Böyleyken böyle işte...

------------------------ 

İlk defa futbola dair birşeyi beğendim.
Hem de çooooook beğendim!

Terk Etmek, Edilmek, Ettirmek, Ettirilmek, Ettirtirilmek...

Her sene bu vakitler terk edilirim, erkeği olsun kızı olsun, aşkı olsun meşki olsun aşağı yukarı bu aralarda beni bi terkederler.

Benim üç aylarım da bunlar galiba.

Ama mübarek değiller!

Şubat büyük umutlarla başlar, bir cacık olmadan biter,
Mart birşeylere anlam vermeye veya olan anlamı idrak etmeye çalışmakla geçer,
Nisan biterken de nihai zıçış yaşanır ve gelecek seneye kadar ben bu üç ayın hesabını, muhasebesini yapıp dururum.

----------------------

Gerçekten öyle miyim bilmiyorum ama  en azından şu son 2 yıldır, bilhassa son 1 yıldır, en hassa da son 5 aydır sevgiden, aşktan, dişi cinsiyetten, erkek cinsiyetten, her türlü cinsiyetten, cinsellikten, ilişkilerden, duygulardan, öpüşmekten, sevişmekten, insanın kalbini erittiği ifade edilen o her türlü tatlı mutluluktan inanılmaz derece nefret ediyorum.

İnanmıyorum hatta en başta.

Nefret onun peşinden geliyor.

Hani gidip bir düğün bassam da birilerinin mutlu gününü mahvetsem, yolda öpüşen bir çift görsem de kafalarından aşağı kırmızı mürekkep döksem falan anca içimdeki bu şehvetli nefreti söndürebilirim gibi geliyor. 

Galiba gerçekten öyleyim ya, mutluluk beni mutsuz ediyor abi, bana ters galiba anlaşılan. 

---------------------- 

Hacı ben çok fazla şey yitirmişim.

Bayaa bayaa yitirmişim ve bitirmişim artık.

Dünyada pek çok şey yitiren pek çok insandan biri de ben olmuşum.

Tamam belki zıkkımın pekinde sıtma sinekleriyle uyuyan yada elisinin körüsünde içecek su bulamayan adı duyulmadık ülkenin sanı duyulmadık vatandaşı kadar olmayabilirim ama...

Hakikaten bazı şeyler sadece ben inandığım için varmış!

İnancımı tazelemek için geldiğini söyleyn herkes ve herşey kalanları da söküp götürdü benden ki onu artık kendi eşekliğime bağlıyorum, söktürttürttürrrrmeseymişim ben de, o ayrı...
----------------------

Sonuç olarak diyebilirim ki zeker kullanmak suretiyle tüm bu akvam-ı beşeriyenin taaa fercini müsakeşe edeyim.

Neyleyim ki bî-baht olanın bağına bir katresi düşmezmiş, baran yerine dür-ü güher yağsa semadan... 

----------------------

Alın da size dünyanın en güzel şarkısı.

Açın kudurun, için kudurun anacım:




Gogol Bordello
Occurrence On The Border (Hopping On A Pogo-Gypsy Stick) 

----------------------

Notatosfer: Aslında içimdeki herşeyi dökmeden çıkmayacaktım da neyse, bakarsın yazmak iyi gelir de mutlu olurum, neme lazım, hiç gerek yok, sonra işin yoksa o mutluluğu korumaya çalış, bir sürü masraf, ne gereği var...


---------------------- 

Şey: 100. postummuş bu. İnsan 100. postuna adam akıllı birşey yazmaz mı? Doğum gününe Kargalar diye şarkı koyan adamsa yazmaz. Ne 100.'ler, ne 1000.'ler yaşadık da neyimize yaradı ki zaten, boş geeeççç...

 

Doğum Günüsüm

Evet bugün doğum günüm ve bütün gün bu şarkıyı dinleyip durdum:

 

30'ların 1'ine denk geldik, haydi hayırlısı.
1 yıl boyunca ne kadar muzır espiri varsa yaparlar artık...


Bilmeyenlere not: Özlem Tekin öldürmekten, cesede tükürmekten falan söz ediyor, yani doğum günü hariç herşeye uyabilir ama, işte...